Çanakkale'den doğan kahraman: Atatürk

Çanakkale'den doğan kahraman: Atatürk

YAŞAM, 29 Ekim 2025 Çarşamba, 09:50
Birinci Dünya Savaşı'nın en çetin cephelerinden biri olan Çanakkale, yalnızca bir savunma destanı değildi. Çanakkale'den doğan kahraman, ileride bir milletin kaderini değiştirecekti.

Birinci Dünya Savaşı, 1914'te Almanya, Avusturya-Macaristan, Bulgaristan ve Osmanlı Devleti'nin oluşturduğu İttifak Devletleri ile Fransa, İngiltere, Rusya, İtalya ve Avrupa dışından Japonya ile Amerika Birleşik Devletleri'ni karşı karşıya getirir. Osmanlı Devleti, 2 Ağustos'ta Almanya ile gizli bir bağlaşıklık antlaşmazı imzalar ve aynı gün Türkiye'nin tarafsızlığını ilan ederken seferberliğini de açıklar. Belli ki bir bahane gerekmektedir.

OSMANLI DEVLETİ

İngiliz donanmasının önünden kaçan Goeben ile Breslau adlı savaş gemileri Çanakkale Boğazı'ndan geçerek Marmara'ya girince, Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesiyle sonuçlanacak bir siyasal bunalım patlak verir. Babıali'nin bu gemileri satın aldığını açıklayarak Yavuz ve Midilli adlarıyla Türk donanmasına katması, İtilaf Devletleri'nce tepkiyle karşılanır. İngiltere yine de tarafsız kalması koşuluyla, Osmanlı Devleti'nin bütünlük ve bağımsızlığının korunacağı, kapitülasyonların kaldırılacağı ve parasal yardımda bulunulacağı konusunda güvence verirse de, Osmanlı hükümeti bu önerileri geri çevirir.

Güvenmediğinden mi böyle yapar, yoksa savaş için kesin bir kararı mı vardır? Olayların akışı gösteriyor ki, cephesini seçmiştir. Nitekim, Osmanlı Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'na getirilen Amiral Souchon, Başkomutan Vekili Enver Paşa'dan aldığı yazılı bir izne dayanarak, Yavuz ve Midilli ile birlikte Osmanlı donanmasını Karadeniz'e çıkarır (23 Ekim); ve kimi Rus gemilerini batırarak Odesa, Sivastopol, Novrossiyk ve Teodosya limanlarını topa tutar (2 Kasım). Öyle olunca, Rusya, Osmanlı Devleti'ne savaş ilan eder. Ertesi gün, İngiliz donanması da Çanakkale Boğazı'nı topa tutar ve İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti'ne savaş açarlar (5 Kasım).

SAVAŞLARIN ORTASINDAKİ TÜRKİYE

Çok geçmeden sultan da tüm dünya Müslümanlarının halifesi olarak cihat ilan eder (14 Kasım). Özetle, Türkiye savaşın ortasındadır. Avrupa cephelerinde Almanya'nın yükünü hafifletmek için, Türkler arka arkaya cepheler kuracaklardır: Kafkasya'da, Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta... Hepsinde ağır kayıpların verildiği, Sarıkamış savaşı gibi felaketlerin yaşandığı, ama bu arada işitilmemiş özveri örneklerinin, büyük savunma destanlarının yazıldığı savaşlar olur; onların içinde, asıl unutulmayan destan ise Çanakkale'de yazılandır. Rus orduları başkomutanı Grandük Nikolay, Kafkas cephesinde Rus ordusu üzerindeki baskıyı hafifletmek için Osmanlı Devleti'ne karşı bir gövde gösterisine girişilmesi yolunda başvuruda bulunur. İngiliz hükümeti bunu kabul eder (2 Ocak 1915). O sırada Deniz Kuvvetleri Bakanı olan Winston Churchill'in hararetle desteklediği bir ortak deniz ve kara harekâtı için uygun yer olarak da Çanakkale Boğaz'ı seçilir ve harekete geçilir. İtilaf Devletleri saldırıda, Türkler savunmadadır. İşte, ''Çanakkale Savaşları'' deyince, Birinci Dünya Savaşı'nda, Çanakkale Boğazı'nı ele geçirmeye ve İstanbul'u işgal etmeye yönelik İngiliz-Fransız ortak harekâtına karşı, Osmanlı Devleti'nin yürüttüğü savunma savaşları anlaşılır. Çarpışmalar da 1915 Şubatı ile 1916 Ocak tarihleri arasındadır. İtilaf Devletleri önce denizden saldırırlar.

İTİLAF DONANMASI BÜYÜK KAYIPLAR VERDİ

Coğrafya yapısı ve konumu bakımından savunmaya elverişli olan boğaz Türklerce mayınlanmıştır ve müstahkem mevkilerin komutası da Miralay Cevat Bey'e (Çobanlı) verilmiştir. İngiliz-Fransız filosu, yoğun bir top atışıyla saldırıyı başlatır. 12 zırhlıdan oluşan filo, iki kez, 19 ve 25 Şubat günleri büyük hasara yol açan bir saldırının arkasından karaya asker de çıkararak yakıp yıkmayı sürdürdükten sonra, askerlerini gemilerine geri çekerler. Daha sonraki günlerde (7, 8 ve 10, 11 Mart) İtilaf donanması, Türk tabyalarını yine yoğun top ateşi altına alırken, boğazı denizden zorlayarak geçmek için 18 Mart günü bir genel saldırı da planlanır. 18 Mart 1915 günü saat 11'de, 18 büyük zırhlı, birçok muhrip ve denizaltıdan oluşan İtilaf donanması-üç filo halinde boğaza girer. İngiliz filosunu Amiral Robeck, Fransız filosunu da Amiral Gupratte komuta etmektedir. Düşman filosu, 506 topla 150 topun savunduğu Türk tabyalarını 6 saat 45 dakika aralıksız top ateşine tutar. Ancak bu arada İngilizlerin Irrsistible ve Ocean zırhlılarıyla Fransızların Bouvet zırhlısı, top mermisi ve mayın isabetiyle batar. Ayrıca İngilizlerin Inflexible ve Fransızların da Gaulois ve Suffren zırhlıları ağır yara alarak saf dışı edilirken, üç gemi de aldıkları yara sonucu karaya oturur. Büyük kayıplara uğrayan İtilaf donanması, bu durum karşısında Marmara Denizi'ne giremeyip geri çekilmek zorunda kalır. Çanakkale Boğazı'nın karadan destek görmedikçe geçilemeyeceği anlaşılmıştır; ona girişilir.

1918'de boğazdaki işgal güçlerinin savaş gemileri

HÜZÜNLÜ RUH HALİ

Ortaya çıkan karanlık tablonun kafamızda canlanması için yukarıda verdiğimiz bu anlatımlar yeterlidir. Haydarpaşa Garı'ndan eski ve küçük bir motorla işgal gemilerinin arasından geçerek Sirkeci yönüne doğru giden Mustafa Kemal'in içinde bulunduğu ruh halini anlamak pek de güç değildir. Çanakkale'de, İngiliz ve yandaşlarının donanmasını durduran, Anafartalar ve Conkbayırı'nda onlara unutamayacakları dersler veren İngiliz, Fransız ve Anzak güçlerinin Çanakkale'yi geçemeyip başarısız olarak geriye gidişlerini gören, Çanakkale destanını yaşayan veya aratan bir genç generalin, bu yeni durumdan hüzün ve acı duyması kadar doğal bir şey olamazdı. Demek ki o kadar büyük gayret, demek ki Çanakkale'de şehit olan onbinler boşunaydı... Çanakkale'de yenilerek yüz geri edilen bu donanma işte şimdi, hiçbir engelle karşılaşmadan İstanbul'a gelip demirlemişti. Düşman gemileri arasından boynu bükük geçen 37 yaşındaki genç Mustafa Kemal'in ruhunda yaşadığı fırtınalar... Kızgınlık, öfke, acı ve tasa duyguları içindeki bu gelgitler, bir an için kafamızda canlandırılmalıdır. İşte, boynu bükük Mustafa Kemal'in bu acı tablo karşısında dışavuran duygularını yansıtan üç kelime...

'Geldikleri gibi giderler'

YENİ YOL VE SEÇENEK ARAYIŞI: İSTANBUL'DAKİ ÇALIŞMALARI

Genç yaşında Ordular Komutanlığı rütbesine yükselen Mustafa Kemal, 13 Kasım 1918'de geldiği İstanbul'dan 16 Mayıs 1919'da ay rıldı; dolu dolu altı ay... Üzüntülü, acılı, tehlikelerle dolu altı ay... Bu süre içinde birçok temas, birçok toplantı, birçok görüşme, birçok girişim yapıldı, birçok ilişki kuruldu. Mustafa Kemal bu dönemde hem İttihat Terakki ve hem de ona tam karşıt olan Hürriyet ve İtilaf Partisi ileri gelenleriyle ilişkiler kurdu. Anadolu'dan gelen komutanlarla, Trakya'dan gelen örgütlerle görüştü. Basınla ilişkilerine özel önem verdi. Minber adını taşı yan bir gazetenin ortağı oldu, geri plan da baş yazarlığını yaptı. Bu gazetenin diğer iki ortağı eski arkadaşı Fethi Okyar ve Dr. Rasim Ferit Bey'dir.

Mustafa Kemal, yabancılarla ilişki kurmaktan kaçınmadı. İngilizlerle, İtalyanlarla görüşmekten geri durmadı. Padişah Vahdettin'le ilişkisini koparmadı, bu 6 ay için de padişahla 6 kez konuştu.

Mustafa Kemal, hüzün ve umutsuzluklar için de geçen bu 6 ay da yeni yollar bulmak, yeni seçenekler yaratmak için çalıştı. Zaman zaman köşesine çekilip kendini dinledi. Olup bitenleri yeniden değerlendirdi. O günleri yaşamış olan Prof. Yusuf Hikmet Bayur "Mustafa Kemal en büyük siyasal yeteneğini İstanbul'da geçirdi ği bu altı ay boyunca göstermişti," der.

3 ANA AŞAMA

Mustafa Kemal'in İstanbul'daki faaliyetleri üç ana aşamada özetlenebilir.

1. AŞAMA: SİYASİ GİRİŞİMLER

Bu aşamada, Mustafa Kemal hükümette yer alıp Harbiye (Savaş) bakanı olmak için çalışmalar yapmıştır. Yasal yollardan siyasal girişimlerde bulunmuştur. Sivil giysileriyle meclise gitmiş, milletvekilleriyle toplantılar yapmıştır.

2. AŞAMA: İHTİLALCİ DARBE GİRİŞİMLERİ

Birinci yolun gerçekleşmesinin olanaksızlığı anlaşılınca, Mustafa Kemal ve arkadaşları ihtilalci metotlara yönelmişlerdir. Hükümeti darbe yaparak devirmek ve Kuvay-ı Milliyecilerin yeraldığı bir hükümetin oluşmasını sağlamak için ihtilalci yöntemler aramışlardır. Bunu gerçekeştirmek için bir İhtilal Komitesi kurmuşlardır.

3. AŞAMA: ANADOLU'YA GEÇİŞ KARARI

Her iki metodun, daha doğrusu barışçıl ve ihtilalci yolların denenmesi ve her çareye başvurulmasına karşın hükümette görev almanın olanaksızlığı ortaya çıkınca Anadolu'ya geçme planları yapılmaya başlanmış ve buna bağlı olarak Anadolu'da verilecek bağımsızlıksavaşının kadrosunun oluşturulması için çalışmalara girişilmiştir. Mustafa Kemal bu aşamalar sırasında eşzamanlı ve içiçe olarak özellikle padişah, İngilizler, İtalyanlar, eski politikacılar, gazeteciler, eski komutanlar, genç subaylarla ilişkisini hiçbir noktada yitirmemiş, hep canlı tutmuştur. Bir yandan Vahdettin'le ilişkiler sıcak tutulup, saraya damat olma konuları gündeme çıkarken, öte yandan güzelliği ve kültür düzeyi kabul görmüş, saraya mensup Prenses Mevhibe Celalettin ile dostluğunu ilerletiyor ve onu bilgi toplamak için bile görevlendiriyordu.

Bandırma Vapuru

BİLİNMEYEN 6 AY

Atatürk Nutuk'a "1919 yılı Mayıs'ının 19'uncu günü Samsun'a çıktım," cümlesiyle başlar ve 1927 yılına kadarki dönemi belgelere dayanarak ortaya koyar. Nutuk, bir bakıma Atatürk'ün 19 Mayıs 1919 ile 1927 yılını kapsayan inanılması güç işlerin başarıldığı, bağımsızlık savaşının kazanıldığı, çağdaşlaşmanın temellerinin atıldığı, Cumhuriyet'in kurulduğu, aydınlanma devrimlerinin yapıldığı çok önemli bir dönemin muhasebesidir. Oysa Atatürk'ün Samsun'a gitmeden önce 6ay kaldığı mütareke İstanbulu'ndaki yaşamı çok önemlidir. Ancak, bu konuda ayrıntılı bir incelemede yoktur. Çünkü, Atatürk'ün Anadolu'da yapacağı eylem İstanbul'da kaldığı bu 6 ayda biçimlendi, nitelik kazandı. Çünkü, Atatürk işgalci güçlerin İstanbul sokaklarında devriye gezdiği bu 6 ayda çok derin üzüntüler yaşadı, hüzünlendi. Bu 6 ayda siyasetlede uğraştı, ama siyasetin acımasız ve hain yüzüyle karşı karşıya geldi, ateşi ve ihaneti gördü. Oysa Mustafa Kemal, ipekböceğinin kozasını ördüğü gibi, emperyalist işgalcilere karşı verilecek bağımsızlık savaşının hazırlıklarını bu 6 ayda yapmıştı. Bu dönem bilinmeden, Anadolu'da üç yılı aşkın süren Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nın altyapısı anlaşılamaz, özümsenemez.

İKİ GAZETEDE YAZI DİZİSİ

Yukarıda Nutuk'tan söz etmiştik. Atatürk, 19 Mayıs 1919'dan önceki dönemide içine alan anılarını, Nutuk'tan yaklaşık bir buçuk yıl önce Hâkimiyet-i Milliye ve Milliyet gazeteleri başyazarları Falih Rıfkı Atay ve Mahmut Soydan'a yazdırmıştır. Bu anılar her iki gazetede "Gazi Paşamızın Hatırat Sahifeleri" başlığıyla 12 Mart 1926 ve Cumhuriyet gazetesinde de 15 Mart 1926 günü yayınlanmaya başlamıştır. Bu yazı dizisi, "İnkılabın herkesçe meçhul (bilinmeyen) köşelerini bu kıymetli hatırat tenviredecektir (aydınlatacaktır)" başlığıyla sunuldu. Atatürk, Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlanan bu anılar için "Benim anlattıklarım ve anlattıklarımı değerlendirmek için size verdiğim belgeler okunduktan sonra, bütün Türk milletini, özellikle Türk aydınlarını vicdan ve fikir hesaplaşmasına çağırmak isterim," (10 Nisan 1926) diyerek anlattıklarının önemini vurgulamıştır.

BİR DÖNEMİN AYDINLATICISI

Bu anılar, Nutuk'tan bir önceki dönemin aydınlatıcısı ve Nutuk'un tamamlayıcısı olarak değerlendirilmelidir. O döneme ait İngiliz Devlet Arşivi Belgeleri artık gün yüzüne çıktı. Bu gizli belgeleri geniş olarak kullanan Alman bilim adamı Prof. Dr. Gothard Jaeschke, araştırmacı yazar Bilal N. Şimşir ve Prof. Dr. Salahi S. Sonyel'in kitaplarında bu belgelere geniş olarak yer verilmiştir. Bu belgeler Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit'in ihanetlerini birer birer gün yüzüne çıkarmıştır. Bu belgeler, Samsun'dan önceki bilinmeyen 6 ayın ayrıntılarına ulaşılmasın da yardımcı olmuştur.

Ayrıca bu dönemde Atatürk'ün birlikte olduğu yakın arkadaşları Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Ali Fethi Okyar, Kazım Karabekir ve İsmet İnönü'nün anıları yayınlanmıştır. O dönemde Padişah Vahdettin'in Başkatibi Lütfi Simavi'nin Son Osmanlı Sarayında Gördüklerim (Örgün) ve Ali Fuat Türkgeldi'nin Görüp İşittiklerim (TTK) adlı kitapları önemlidir. Yukarıda Atatürk'ün İstanbul'daki faaliyetlerinin üç ana aşamada gerçekleştiğini ve bu aşamaların öncelikle siyasal girişimler, daha sonra hükümeti devirmek için kurulan İhtilal Komitesi ve bunlardan sonuç alınamayınca Anadolu'ya gizlice geçiş kararı olduğunu belirtmiştik.

Mustafa Kemal 6 ay kaldığı İstanbul'da 6 kez Padişah Vahdettin'le görüştü. Mustafa Kemal bu 6 ayda İngilizlerle, Fransızlarla ve İtalyanlarla görüştü. Bir yanda işgal güçlerinin askerleri, onlara destek veren azınlıklar, İngilizlere yalakalık yapan işbirlikçiler, savaş zenginleri, öte yanda koca imparatorluğun başkentinin işgal edilmesinden üzüntü duyan güçsüz yorgun ve yoksul Türkler. Bütün bu çerçeve içinde kurtuluş çareleri arayan Mustafa Kemal ve arkadaşları. İşte bu hüzünlü ve inanılmaz derecede maceralara ve gelişmelere gebe bilinmeyen altı ayın öyküsüdür çok önemlidir.

KUVÂYİ MİLLİYE DESTANI'NIN BÜYÜK TAARRUZ BÖLÜMÜ...

Dağlarda tek tek

ateşler yanıyordu.

Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki

şayak kalpaklı adam

nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden

güzel, rahat günlere inanıyordu

ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,

birdenbire beş adım sağında onu gördü.

Paşalar onun arkasındaydılar.

O, saati sordu.

Paşalar: "Üç", dediler.

Sarışın bir kurda benziyordu.

Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.

Yürüdü uçurumun başına kadar,

eğildi, durdu.

Bıraksalar

İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak

ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak

Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı.

Nazım Hikmet Ran

YAŞAM 29 Ekim 2025 Çarşamba, 09:50

Yorumlar

Öne Çıkanlar

Diğer Haberler

Hava sahasında gizemli uçak alarmı

Hava sahasında gizemli uçak alarmı

Ünlü şarkıcı Murat Dalkılıç son halini paylaştı: 12. kez ameliyat olacak

Ünlü şarkıcı Murat Dalkılıç son halini paylaştı: 12. kez ameliyat olacak

İlber Ortaylı, Cumhuriyet'in ilan belgeselini paylaştı

İlber Ortaylı, Cumhuriyet'in ilan belgeselini paylaştı

İkinci el bir telefon iflastan kurtardı!

İkinci el bir telefon iflastan kurtardı!

Tapu sahipleri dikkat: O süre geçerse haklarınızı kaybedebilirsiniz!

Tapu sahipleri dikkat: O süre geçerse haklarınızı kaybedebilirsiniz!

Trabzonspor Kulübü Başkanı Ertuğrul Doğan: 'Artık dünyanın her köşesine açılıyoruz'

Trabzonspor Kulübü Başkanı Ertuğrul Doğan: 'Artık dünyanın her köşesine açılıyoruz'