Özgür Özel, Brüksel'den Erdoğan'a seslendi: Bir adım geri durmayacağım

Özgür Özel, Brüksel'den Erdoğan'a seslendi: Bir adım geri durmayacağım

SİYASET, 12 Ekim 2025 Pazar, 15:58
CHP, "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" temasıyla gerçekleştirdiği mitinglerini bu kez yurt dışında, Brüksel'de gerçekleştirdi. Mitingde mesajı okunan CHP'nin tutuklu Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu, "Bizim tek talebimiz, adil bir yargılamadır" dedi. AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a seslenen CHP Genel Başkanı Özgür Özel ise, "Darbeyi kendi yapınca bunu dünyaya anlatmayın diyor. Vallahi de anlatacağım, billahi de anlatacağım, bir adım geri durmayacağım" ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" temasıyla gerçekleştirdiği mitingleri ilk kez yurt dışında, Belçika'nın başkenti Brüksel'de düzenledi.

61'nci "Millet İradesine Sahip Çıkıyor" buluşması, Avrupa Birliği Konseyi ve Avrupa Parlamentosu da dahil olmak üzere, bazı önemli AB kurumlarının merkezlerinin bulunduğu Place Jean Rey'de (Jean Rey Meydanı) gerçekleştirildi.

Belçika, Almanya, Fransa ve Hollanda gibi çevre ülkelerde yaşayan gurbetçilerin yoğun ilgi gösterdiği buluşmada, CHP'nin tutuklu Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu ve diğer belediye başkanları lehine sloganlar atıldı. Ayrıca hükümet istifaya çağrıldı.

AVRUPALI BELEDİYE BAŞKANLARI'NDAN MESAJLAR

Brüksel buluşmasında; Roma Belediye Başkanı Roberto Gualtieri, Amsterdam Belediye Başkanı Femke Halsema, Budapeşte Belediye Başkanı Gergely Karácsony, Selanik Belediye Başkanı Stelios Angeloudis, Timişora Belediye Başkanı Dominic Fritz, Köln Belediye Başkanı Henriette Reker ve Frankfurt Belediye Meclisi Başkanı Hilime Arslaner'in Ekrem İmamoğlu ve tutuklu belediye başkanları ile dayanışma mesajları okundu.

Brüksel Belediye Başkanı Philippe Close da buluşmaya video mesajla katıldı.

CHP Belçika Birlik Başkanı Derya Bulduk, Avrupa Yeşiller Partisi Eş Başkanı Vula Tsetsi ve Avrupa Sosyalist Partisi Genel Sekreteri Giacomo Filibeck, İmamoğlu ve arkadaşlarına özgürlük taleplerini dile getirdi.

İMAMOĞLU: HALKIN İRADESİ MEYDANLARDADIR

Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan CHP'nin Cumhurbaşkanı Adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun mektubu CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke tarafından okundu.

Ekrem İmamoğlu, mesajında şunları söyledi:

"Değerli yurttaşlarım, Avrupa'da yaşayan dostlarım, kardeşlerim, yol arkadaşlarım... Biliyorum, aklınızın ve kalbinizin bir yanı hep Türkiye'de. İnanın bizim de aklımız ve kalbimiz hep sizde. Çünkü bu ülke, sadece sınırlarla değil; inançla, sevdayla, umutla birbirine bağlı bir ülkedir. Ben, bugün size yine Silivri'den sesleniyorum. Ama biliyorum ki sesim burada, Avrupa'nın kalbinde, sizlerin yüreğinde yankı buluyor. Bu zor dönemde, hepimizin zihninde ve yüreğinde üç kelime var: Demokrasi, adalet ve cesaret. Bu üçü, birbirine tutunarak ayakta kalıyor. Zira bugün, yalnızca demokrasi ve adalet talep etmek değil, demokratik haklarımızın elimizden alınması ve adaletsizlik karşısında sessiz kalmamak da cesaret gerektiriyor. Avrupa Birliği de bir zamanlar işte bu cesaretle oluştu. Savaş yorgunu halkların, barış, özgürlük ve insanlık onuru için gösterdiği büyük cesaretle.

Ama bugün görüyoruz ki, Avrupa da dünyanın birçok ülkesi gibi, büyük bir sınavdan geçiyor. Bu sınav yalnız ekonomik ya da diplomatik değil; ahlaki ve vicdani bir sınav. İklim krizi, savaşlar, göç, enerji krizi, eşitsizlik... Ve en önemlisi; halkların kurumlara olan güveninin sarsılması. Bu ortamda otoriter liderler, hakikati eğip bükerek, adaleti kendi iktidarlarının aracı haline getiriyor. Demokrasiyi sadece sandığa, hukuku ise siyasetin sopasına indirgemeye çalışıyorlar. Bugün Ukrayna halkı, özgürlük için direniyor. Gazze'de yaşanan büyük acıların ardından gelen ateşkes, umut verici. Ancak gördük ki, devletlerin kendi toplumlarının vicdanından gerisine düşen tutumları, dünyayı daha güvensiz, insanlığı ise daha yorgun hale getiriyor.

Bu iki tablo, iki ayrı coğrafyada görünse de aslında aynı gerçeği gösteriyor: Bir yerde adalet eksilirse, her yerde otoriterlik ve despotluk güçlenir. Adaletin coğrafyası daraldığında, despotların zulmü genişliyor. Avrupa da kendi değerlerinden uzaklaştıkça, kısa vadeli çıkarların peşine düştükçe, uzun vadede kendi demokrasisini tehlikeye atıyor. Ben, halkın özgür oylarıyla üç kez İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildim. Bugün özgürlüğüm elimden alınmış olsa da mücadelem asla bitmedi. Çünkü bu, sadece benim mücadelem değil, adil ve özgür bir Türkiye'nin mücadelesidir. Bu; yoksulluktan, haksızlıktan ve hukuksuzluktan bitap düşmüş büyük bir milletin onur ve haysiyet mücadelesidir. Ve Yüce Allah'a şükürler olsun ki yalnız değilim... Yalanlar, iftiralar, baskılar, zorbalıklar, tehdit ve şantajlar sonuç vermiyor. Tam tersine, milyonlar mücadelemizde birleşiyor. Omuz omuza, el ele veriyor. Gençlerin üniversitelerde, kadınların meydanlarda, aziz milletimizin sokaklarda gösterdiği barışçıl mücadele, ülkemizin demokrasiye olan inancının ne kadar köklü ve güçlü olduğunu kanıtlıyor.

Gelişmiş ülkelerde dahi meşruiyet krizi yaşanıyor. Otoriter iktidarlar, demokrasiyi sandığa sıkıştırıyor, hukuku yok sayıyor ve hatta ayaklar altına alıyor. Ama biz biliyoruz ki; halkın iradesi vicdanlarda, sandıklarda ve meydanlardadır. Ve hiçbir güç, o iradeyi susturamaz. Biz, halkın sesini devletin kalbine, adaletin merkezine taşıyana kadar mücadelemize devam edeceğiz. Kararlarımızı, kapalı kapılar ardında değil; birbirimizin gözünün içine, aynı hizadan bakarak alacağız. Aslında İstanbul'da biz, bu anlayışın ilk adımlarını attık. Katılımcı yönetim modelimiz, sadece bir şehir uygulaması değil; geleceğin Türkiye'si için bir demokrasi örneğidir. Bugün Avrupa'daki tüm demokratlara sesleniyorum: Bu mücadele, sadece Türkiye'nin değil, Avrupa'nın da geleceğini ilgilendiriyor. Avrupa'nın yeniden değerlerine sahip çıkması, adaleti ve demokrasiyi her yerde savunması gerekiyor. Çünkü adaletsizliğin milleti olmaz, coğrafyası olmaz.

Beni, belediye başkanlarımızı ve yol arkadaşlarımızı esir tutanların amacı; kendi ikbâlleridir, bitik tükenmek bilmeyen koltuk hırslarıdır. Onlar, milletin iradesine ve demokrasinin özüne yönelmiş, aciz ve hukuksuz bir girişimin içindeler. Bizim tek talebimiz, adil bir yargılamadır. Biz, adaleti sadece kendimiz için değil, herkes için istiyoruz. Çünkü biliyoruz ki adalet artık bir kişiye değil, herkese lazımdır. Adalet olmadan ekmeğin olmayacağını, dirliğin olmayacağını, birliğin olmayacağını biliyoruz. Evet Türkiye bugün zor bir dönemden geçiyor. Ama biz umutsuzluğu değil, umudu diri tutan, adaleti ve birliği yeniden hâkim kılan günler için tarifi zor bir onur mücadelesi veriyoruz.

Türkiye, şu ya da bu şahsın, şu ya da bu partinin değil; milletin ortak çıkarlarına uygun olarak yolunu belirleyecek. Türkiye; adaletin, eşitliğin, kardeşliğin gücüyle büyüyecek, zenginleşecek, güçlenecek ve adilce paylaşacak. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, dünyanın her yerinde gıpta edilen, saygı duyulan bir imtiyaz olacak. Birbirimize güveneceğiz. Asla geride bir tek arkadaşımızı bırakmayacağız. Omuz omuza vereceğiz ve onları duyduklarında tir tir titreten o sözü yılmadan haykıracağız: Her şey çok güzel olacak! Her şey çok güzel olacak! Her şey çok güzel olacak! Hepinizi hasret ve özlemle kucaklıyorum."

ÖZGÜR ÖZEL: YASAKSIZ TÜRKİYE, BİR SANDIK MESAFESİNDE

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Brüksel'deki mitingde açıklamalarda bulundu.

Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

"Bugün bu meydan bize ve Türkiye'ye çok şey söylüyor. Birilerinin dediği, küçümsediği gibi Avrupa'daki Türkler ülkesinin sorunlarına uzak, ülkesinin dertlerine kulak tıkayan, yılda bir kez gelip tatilini yapan giden, ülkesini düşünmeyen insanlar değil; aksine Türkiye için, ülkenin geleceği ve yarınları için söyleyecek sözü olan kahramanlardır. Hepiniz hoş geldiniz. Hepinizi çok seviyoruz. 19 Mart'ın ardından İstanbul'da ve Türkiye'de tam 60 kez bir araya geldik. Önce miting yapıyoruz sandılar. 'Toplanırlar, dağılırlar' dediler. 'Uzun sürmez' dediler. 'Yaz gelince ne yapacaklar?' dediler. Ama her çarşamba akşamı İstanbul'da bir meydanda yüz binleri, her hafta sonu Türkiye'nin güzel bir ilinde, doğusunda - batısında, kuzeyinde - güneyinde çoğunlukla da bir zamanlar, 'AK Parti'nin kalesi' denilen yerlerde o şehrin en tarihi, en büyük mitinglerini yaptık. Çünkü yaptığımız şey bir miting değil; bir eylemdi, bir karşı çıkıştı, bir karşı koyuştu. İşte o yüzden 61'inci eylemimizde Brüksel'de sizlerleyiz. Hoş geldiniz, şeref verdiniz. Buraya eylem yapmaya, sesimizi duyurmaya, dayanışmaya, sizlerden güç almaya, sizlere umut vermeye geldik. Buraya gelmeden önce Türkiye'de iktidar sahipleri her zamanki kolaycılıkla 'Yurtdışına mı gideceksiniz, Türkiye'yi mi şikayet edeceksiniz?' diye bir safsataya sarılmaya başladılar. Birisi birine gammazlanacak, şikayet edilecekse karşı tarafın düşman olması lazım, hasım olması lazım. Biz buraya dertleşmeye, konuşmaya, güç almaya, güç vermeye, dosta geldik; dosta, sizlere sarılmaya geldik.

Suçsuz yere 207 gündür hapiste bulunan Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu'na, Adana gibi başkan Zeytan Karalar'a, Toroslar'ın yiğit evladı Muhittin Böcek'e, onların da içinde olduğu 16 belediye başkanımıza, yüzlerce siyasetçiye, bürokrata, Türkiye'deki tüm siyasi tutsaklara, Selahattin Demirtaş'a, Figen Yüksekdağ'a, fikrinden ve düşüncesinden dolayı içeride kim varsa ona sahip çıkmaya geldik. Diğer yandan 'Birinden kurtuldum, sıra ötekine gelsin' diye Mansur Başkan'ı hedefine almaya çalışanlara 'Aklınızı başınıza alın, Mansur Yavaş yalnız değildir' demeye geldik.

"TÜRKİYE'DEKİ DARBEYE SUSANLARI NOT EDİYORUZ"

Erdoğan ile bir - al ver ilişkisi içinde oldukları için, Türkiye'deki demokrasiye karşı, kurulan kumpasa karşı susanlar var, sessiz kalanlar var. 'Türkiye sığınmacılara baksın, ileri karakolumuz olsun' diyenler var. İşte bugün buradaki bütün demokratların varlığını bildiğimiz gibi birtakım çıkar hesaplarıyla, Türkiye'nin karşısındaki planları da suspus olanları da tarih önünde kaydediyoruz. Kimse bundan endişe etmesin. Avrupa'daki bütün kardeş partileri saygı ile selamlıyorum. Hiçbirini ayırmadan, hepsini saygı ile selamlıyorum. İngiltere İşçi Partisi'nin kıymetli üyelerine, yürekli mücadele insanlarına yönetim anlayışından bağımsız olarak saygılar sunuyorum, onları da seviyoruz. Irak'ın işgaline, Amerika ile birlikte 'Nükleer silah var' diyerek susanları nasıl tarih bugün utandırıyorsa, bugün de Amerika ile birlikte Suriye'deki hesaplar için Türkiye'deki darbeye susanları görüyoruz, not ediyoruz.

"SUSMAYACAĞIZ VE KONUŞACAĞIZ"

AK Parti iktidarı siyasete işine geldiği gibi kural koymaya çalışıyor. 'Türkiye'de ne olursa olur. Ben yaparım, orada kalır' diyor. 'Sen çıkarsan, dışarıda konuşursan, ben seni beni şikayet ediyorsun diye şikayet ederim' diyor. O iş o kadar kolay değil. Nerede bu yoğurdun bolluğu? Erdoğan'a sevap olan başkasına neden günah olsun? Ona helal olan başkasına niye haram olsun? Türkiye'de öğrencilerin başörtüsü sorunu vardı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde geldiniz, davayı açtınız. O günlerde bir hak mücadelesiydi, ben de karşınızda olmadım. Ama o gün gelip Türkiye hakkında dava açarken bu şikayet değil. AK Parti'ye kapatma davası açılmış. Dört kişilik heyet yapmış, dünya başkentlerini geziyor. Bu şikayet değil. 15 Temmuz darbesi olmuş, kapımızı çalıyor. 'Avrupa sizi tanır, dünya bizden iyi bilir. Birlikte anlatalım bu darbeyi, dünyaya şikayet edelim' diyor. Darbeye uğrayan kendisi olunca dünyadan dayanışma bekliyor. Darbeyi kendi yapınca 'Bunu dünyaya anlatmayın' diyor. Vallahi da anlatacağım, billahi de anlatacağım. Bir adım geri durmayacağım. Haksızlığı yapan kendisi olunca 'Susun' diyor. Susmayacağız ve konuşacağız.

ERDOĞAN'A SESLENDİ

Ben küçücük bir çocukken bir kusur işlediğimde, anneannem Selanik doğumlu Sadriye Hanım beni karşısına alırdı, iki omzumdan tutardı. Ben utanır, yüzümü kapardım. Bana derdi ki 'Şuna bak. Yapmaya utanmıyor, bakmaya utanıyor gözüme' derdi. Erdoğan'a buradan söylüyorum. 'Avrupa'nın parçasıyız' diyeceksen, Avrupa Birliği'ni hedefleyeceksen, ne yapacaksın, yapıyorsan da dönüp Avrupa'nın gözünün içine bakacaksın. Ben öyle yapıyorum kardeşim. Bakamayacağın işi yapmayacaksın. Yaptıysan da gözünü kimseden kaçıramazsın. Esas sorun, bu kadar sorunlu işleri yapmaktır. Bunu hepimiz biliyoruz. Biz içeride de dışarıda da Türkiye'nin menfaatlerini savunmaktan geri durmayız. Türkiye'nin ana muhalefet partisiyiz. Yurtdışına çıktığımızda Türkiye'nin partisiyiz. Ama karşımızdaki iktidar sadece kendi menfaatlerini koruyan ve kollayan, kendi çıkarı için Türkiye'nin çıkarlarını bir kenara bırakabilen, bu yüzden de her türlü müzakereyi kendi iktidarını sürdürmek üzerinden yapan bir iktidardır.

"İKTİDAR ARTIK TRUMP'A ÇALIŞMAYA BAŞLADI"

Türkiye'nin çıkarına değil de kendi çıkarlarına çalışan, her şey bir yana yandaşının çıkarına çalışan, sadece zenginlere çalışan AK Parti iktidarı artık Trump'a çalışmaya başladı. Ülkede bulamadığı meşruiyeti, Avrupa ve dünyada bulamadığı meşruiyeti Beyaz Saray'ın kapılarında, Oval Ofislerde arar oldu. Artık milletin desteğini kaybetti. Milletin yitirdiği desteğine karşı Trump'a güveniyor. Ülkenin herşeyini pazarlık konusu yaptı. 300 tane Boeing uçağı da masada, Türkiye'nin pahalıya yakacak gaz alması da masada, maalesef gelecekteki en büyük zenginliğimiz... Dünyada beşinci sıradayız, nadir elementlerimiz de Trump ile pazarlık masasında. Oysa ülkeyi kuran parti olarak en zor günümüzde, Cumhurbaşkanı adayımız, İstanbul Belediye Başkanı tutuklanmış iken ve en zor günlerde Avrupa'nın, dünyanın desteği bekleniyorken, Almanya hükümeti Eurofighterları Türkiye'ye vermekten vazgeçti, blokaj koydu. Onlar olsa, AK Parti olsa, mağdur olan kendisi olsa buna çok memnun olur. 'Aman vermeyin' der, 'Süründürün bunları. Önce biz kurtulalım, sonra Eurofighter gelsin' der. Biz ne yaptık? Ekrem İmamoğlu yattığı hapishaneden, hücreden mesaj yazdı. Ben Şansölye yardımcısıyla, savunma bakanıyla görüştüm. Almanya hükümetine bizzat mesaj ilettik. 'Bizim yaşadığımız hukuksuzluk ayrı, Türkiye'nin savunma kaygıları ayrı. Eurofighter'ı Türkiye'ye mutlaka verin' dedik. Almanya blokajı kaldırdı ve Türkiye Eurofighter alma noktasına geldi. Bir tarafta Türkiye'nin nadir elementlerini Trump'a peşkeş çekenler, bir tarafta kendi canından geçip ülkenin menfaatini düşünenler... Biz olduğumuz yerde dimdik duruyoruz.

"EKREM BEY'İN TEK SUÇU ERDOĞAN'I YENMEKTİR"

Bu diploma 31 yıldır Türkiye'de her konuda kullanılmış, hiç sıkıntı yok. 25 sınıf arkadaşından bir tanesi Türkiye'nin en önemli işletme fakültesinin dekanı, sıkıntı yok. Ne zaman ki Ekrem İmamoğlu Cumhurbaşkanı adayı, diplomayı iptal ediyor ki karşısına rakip aday olamasın. Diplomayı veren fakülte dahi iptal etmiyor. Yetkisiz bir kuruldan diplomayı iptal ettiriyorlar. Bunun Almancaya tercümesi yok. İngilizceye, Fransızcaya tercümesi yok. Bunu uzun anlatmak lazım, iyi anlatmak lazım. 'Ekrem Bey'in tek suçu Erdoğan'ı yenmektir, o yüzden diploması iptal edilmiştir' diye anlatmak lazım.

"HASRET BİLETİNİN SÖZÜNÜ VERİYORUM"

Biz gelince unutan değil; aksine hizmet ettikçe tanışılan, beğenilen ve iktidarından memnun olunan bir anlayışız. İşte iktidarımızda bugün normaldekinin dört katı, beş katı fiyata çıkarıp uçak biletlerini, Brüksel'den Avrupa'dan Türkiye'ye gitmeyi sizlerin üzerinden bir fırsatçılığa çeviren anlayışın aksine, her sene memleketine tatil için bir gelip dönmeyi kışın en ucuz tarifeden bilet neyse bir kere işaretleyip yılın istediği günü kullanılacak, 'hasret bileti'nin sözünü ben veriyorum size, ben veriyorum. Brüksel'de Ankara'ya, İstanbul'a, Afyon'a uçmak kışın en uygun, en düşük fiyatla bilet kaç paraysa o bilet bir kere alınacak, yılın istenildiği günü kullanılacak.

Bu araçlarınızı, getirdiğiniz arabalara 185 gün yurt dışı çıkışı gibi bir meseleyi çok daha akılcı, yani suistimal yollarını kapatan, ama burada yıllarca çalışmış birinin Türkiye'ye gittiğinde aracını bir sefere mahsus vergisiz götürebileceği, gittiğinde aracını eşi kullanmış, kayınçosu kullanmış, cezalar geliyormuş. Böyle ucuz işlerin peşini devletin bırakacağı, acil durumlarda tepene binecek değil, halden anlayacak bir devlet yönetim anlayışını hayata geçireceğiz. Emeklilik konusundaki çileyi çözmek için, emekli yurttaşlarımızın yurt dışında tam zamanlı çalışmasının önünü kesen uygulamayı kaldıracağız. Yurt dışında çalışanın Türkiye'de anasının ak sütü gibi helal emekli maaşına dokunmayacağız.

"YASAKSIZ TÜRKİYE, BİR SANDIK MESAFESİNDE"

"Ben 31 Mart seçimlerinde demiştim ki, 'Partimizin üstünde yüzde 25'lik bir cam tavan var. Bu yüzde 25'lik cam tavanı kırıp dökeceğiz' demiştim. 31 Mart gecesi o yüzde 25'lik cam tavanı tuzla buz ettik, yüzde 38 oyla partimizi birinci parti yaptık. Şimdi Belçika'da başımızın üzerinde yüzde 16'lık görünmez bir cam tavan var. Gün bugündür. Bundan sonra çoğalarak, birleşerek, kararlılıkla, Belçika'daki cam tavanı tuzla buz etmeye var mısınız? Bu birbirimize duyduğumuz hasreti, gurbeti bitirip, artık Türkiye'de gençler için yasaksız Türkiye, vizesiz bir Avrupa inşa etmenin bir seçim meselesi olduğunu, bir sandık mesafesinde olduğunu herkes bilsin."

SİYASET 12 Ekim 2025 Pazar, 15:58

Yorumlar

Öne Çıkanlar

Diğer Haberler

Antalya'da hortum paniği

Antalya'da hortum paniği

Aydın'da karbonmonoksit zehirlenmesi: 1 ölü

Aydın'da karbonmonoksit zehirlenmesi: 1 ölü

Kontrolden çıkan otomobil 5 araca çarparak durabildi

Kontrolden çıkan otomobil 5 araca çarparak durabildi

Bursa Nilüfer Felsefe Buluşmaları'nda kadın haklarına felsefi bakış

Bursa Nilüfer Felsefe Buluşmaları'nda kadın haklarına felsefi bakış

Fenerbahçe 2 ismi kadro dışı bıraktı

Fenerbahçe 2 ismi kadro dışı bıraktı

Kocaeli'de zincirleme kaza: 1'i çocuk 5 yaralı

Kocaeli'de zincirleme kaza: 1'i çocuk 5 yaralı