Frankenstein: 'Ölmeyen canavar'ı yaratan 18 yaşındaki kadın

Frankenstein: 'Ölmeyen canavar'ı yaratan 18 yaşındaki kadın

KÜLTÜR - SANAT, 08 Kasım 2025 Cumartesi, 18:15
İlk kez 207 yıl önce yayınlanan Frankenstein romanı, Guillermo del Toro'nun film uyarlamasıyla tekrardan gündemde. Frankenstein, 18 yaşındaki Mary Shelley tarafından 1816'da yazılmaya başlanmıştı.

Yıl 1816, nam-ı diğer "yaz yaşanmayan yıl."

Avrupa'nın üzerinde koca bir gölge var... Bir yıl önce patlayan Endonezya'daki Tambora Yanardağı'nın külleri gökyüzünü kaplamış. Haziran ayı olmasına rağmen İsviçre'de hava kapalı, kasvetli, soğuk ve yağışlı.

Cenevre Gölü yakınında bir evde dönemin en ünlü ve güç sahibi isimlerinden şair, gezgin Lord Byron ve dört kişi daha bir masa etrafında oturmuş ve Lord Byron ortaya bir yarışma fikri atıyor: En korkunç hikayeyi yazmak.

İşte Frankenstein'ın doğum sancıları böyle başlıyor. Sonundaysa ortaya sadece bir korku hikayesi olarak kalmayan, dönemin bilimsel gelişmelerini ve inanç sistemlerini, insan olmanın anlamını, toplumsal ilişkileri ve cinsiyet rollerini irdeleyen, 200 yıl geçmesine rağmen halen filmleri çekilen, tiyatroya uyarlanan, referans gösterilen bir roman çıkıyor.

Yazan kişiyse o zamanlar 18 yaşında olan, 6 aylık bebek sahibi Mary Shelley.

Shelley'nin zihninde hayat verdiği Dr. Victor Frankenstein ve onun "yarattığı" canavarın hikayesi son olarak dünyaca ünlü Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro tarafından sinemaya uyarlandı.

Frankenstein'ın 19. yüzyıl başında nasıl bir ortamda yazıldığını, Shelley'nin bu kadar genç yaşta ve erkek egemen bir düzende romanı nasıl kaleme aldığını, neden aynı zamanda "feminist" bir roman olarak görüldüğünü ve romanı şekillendiren toplumsal konuları uzmanlarla konuştuk.


Frankenstein'ın 1831 basımının başındaki resimli sayfa

FEMİNİST ANNE, FİLOZOF BABA, ŞAİR EŞ

Mary Shelley'nin bu kadar genç yaşta, entelektüel anlamda bu derece donanımlı olmasındaki ve böyle bir romanı yazabilmesindeki en büyük etken ailesi olarak görülüyor.

Annesi Mary Wollstonecraft, 1792 yılında tarihin ilk ve en önemli feminist felsefe eserlerinden biri olan "Kadın Haklarının Gerekçelendirilmesi" ( A Vindication of the Rights of Woman) kitabının yazarı.

Wollstonecraft, 1797'de Mary'yi doğurduktan 10 gün sonra, doğumla ilgili komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybetti ancak Mary annesinin kitaplarını ve yazılarını okuyarak büyüdü.

BBC Türkçe'ye konuşan "Mary Shelley: Her Life, Her Fiction, Her Monsters" (Mary Shelley: Hayatı, Hikayeleri ve Canavarları) kitabının yazarı Prof. Anne K. Mellor Shelly'nin takıntılı bir şekilde annesinin kitaplarını okuduğunu söylüyor.

Babası da dönemin en ünlü filozof, yazar ve gazetecilerinden biri olan William Godwin.

Shelley'nin "In Search of Mary Shelley" (Mary Shelley'i ararken) başlıklı biyografisinin yazarı Prof. Fiona Sampson, Godwin'in dönemin tüm geleneksel inanç ve kurumlarını sorgulayan ve eleştiren bir kişi olduğunu vurguluyor.

Fransız Devrimi'nden etkilenen, "devrimci" bu çiftin evi, dönemin önde gelen düşünürleri, şairlerinin toplanma yeriydi.

Evlerinin rutin ziyaretçilerinden biri de Mary'nin çok genç yaşta ilişkiye gireceği ve sonradan kocası olacak olan şair Percy Shelley'di.

Yazar ve eleştirmen Irmak Ertuna Howison, "Mary Shelley'yi küçük yaştan itibaren hanım hanımcık değil de entelektüel donanımı güçlü olacak şekilde yetiştirmişler" diyor.

Prof. Sampson da, erkek egemen bir dönemde Shelley'nin böyle bir kitabı yazmaya cesaret edebilmesini, ailesinin entelektüel mirasını sahiplenen bir karakter benimsemesiyle açıklıyor; "Kitapta da bu yüzden Fransız Devrimi'ne, topluma ve nasıl iyi bir insan olunacağına dair fikirleri görüyoruz" diyor.

NEDEN FEMİNİST BİR ESER OLARAK DA KABUL GÖRÜYOR?

Kitap edebiyat dünyasında korku, romantik ve gotik türlerinin yanında, feminist bir eser olarak da değerlendiriliyor.

Uzmanlara göre bunun en önemli nedeni, yaratma sürecini ve sonrasını bir kadın gözüyle değerlendirip eleştirmesi.

Irmak Ertuna Howison, "Bir varlığı yaratmanın ve o varlığa karşı sorumluluk almanın ne kadar önemli olduğunu sorguluyor" diyor ve "Bilim ve teknolojide çok ilerliyoruz, ileride belki başka canlılar yaratacağız, ama 'Biz insanoğlu olarak bu sorumluluğu almaya hazır mıyız?' Bunu sorguluyor" diyor.

Prof. Sampson da "annelik ve çocuk bakımı"na yaptığı vurgunun kitabı feminist bir metin yaptığı görüşünde.

Shelley kitabı yazmadan yaklaşık bir buçuk yıl önce doğan bebeğini iki haftalıkken kaybetmişti, kitabı yazmaya başladığındaysa 6 aylık bir bebeği vardı.

Sampson, "Erkekler 'yaşamın özü' gibi konuları konuşurken yanlarında sessizce dinleyen Shelley aslında orada bir canlıyı hayata getirme hissini tatmış ve ondan sonra o canlıya bakma gerekliliğini gerçekten deneyimlemiş tek insandı" diyor ve 'Bakın, hayat verme işini sadece erkeklere bırakırsanız ne oluyor gördünüz mü?' mesajını verdiğini de düşünüyorum" diyor.

Prof. Mellor ise metinde, erkeğin doğaya hükmetme ve "sırlarını ele geçirmeye" yönelik hırsına yapılan vurguya dikkat çekiyor; "Bilim, doğa ananın sırlarını çalmak ve onları erkek egemenliği için kullanmak istiyordu. Bu anlamda bilime de yapılan feminist bir eleştiri" diyor.

BBC Türkçe'ye konuşan Prof. Mellor kitapta Kuzey Kutbu'nu keşfetmek için kendisinin ve tüm mürettebatının hayatını tehlikeye atan Kaptan Robert Walton'ın sonunda bu ısrarından vazgeçip ekibinin sorumluluğunu almasını da bir kadın dokunuşu olarak yorumluyor.

KENDİ ADIYLA YAYINLAYAMADI

Kitabın ilk baskısı 1 Ocak 1818'de, Mary Shelley'nin ismi olmadan "Frankenstein; or, The Modern Prometheus" ismiyle yayınlanmıştı. Ardından 1831'de Shelley'nin ismiyle bir daha basıldı.

Shelley kitabı tamamen kendi yazmıştı ancak eşi Percy ona dilbilgisi ve edebi anlatı konusunda editörlük yapmıştı. Yine de kitabı o dönemde kendi ismiyle değil, anonim olarak yayınladı ve önsözünde de eşiyle birlikte yazmışlar gibi alçakgönüllü davrandı.

Prof. Fiona Sampson ilk baskıyı sadece kadın olduğu için kendi ismiyle yayınlayamadığını söylüyor.

"BİR ÇOCUKTAN KATİL YARATMAK"

Korku filmleri, Frankenstein'ı düşünmeden hareket eden bir katil, insan yapımı bir canavar olarak hafızalara kazıdı.

Ancak Shelley'in orijinal romanındaki "yaratık" çok daha farklıydı.

Shelley'in yarattığı ve Victor Frankenstein'ın hayat verdiği karakter hassas, ince düşünceli, sorgulayan bir karakterdi. Ancak önce yaratıcısı tarafından terk edildi, sonra da "büyük ve çirkin" olduğu için herkes ondan kaçtı.

Irmak Ertuna Howison "İşler ondan sonra çirkinleşti" diyerek "yaratık"ın yaratıcısı tarafından reddedilmesi ve sonra toplum tarafından da dışlanması nedeniyle bir canavara ve katile dönüştüğünü vurguluyor.

"In Search of Mary Shelley" kitabının yazarı Prof. Fiona Sampson, kitabın bu anlamda "yaradılış mı, çevre mi?" sorusunu da sorguladığını söylüyor. Shelley'nin annesi Mary Wollstonecraft'ın evlat edinmeyi savunan ve gerekli bakımla iyi bir insan yetiştirilebileceğine inanan bir kadın olduğuna dikkat çekiyor.

Prof. Anne K. Mellor da babası ve ardından toplumun ona korkunç davranması sonrası yaratığın canavarlaştığını söylüyor ve "Bu roman bir erkeğin, yanında bir kadın, bir anne olmadan çocuk sahibi olmaya çalıştığında neler olabileceğini gösteren bir kitap" diyor.

Prof. Anne K. Mellor da bu anlamda del Toro'nun filminin en başarılı adaptasyon olduğunu, çünkü "yaratık"ın aslında Shelley'nin yazdığı gibi özünde iyi, sevgi dolu ve şefkatli olduğunu gösterdiğini düşünüyor.

Filmin afişinde de yer alan "Sadece canavarlar Tanrıcılık oynar" sloganı gerçek "canavarın" yaratık değil, onu yarattıktan sonra terk eden Frankenstein olduğuna işaret ediyor.

NASIL HÂLÂ BU KADAR POPÜLER?

Prof. Sampson yayınlandığı yıldan itibaren kitabın popüler kültür için "iyi bir eğlence" aracı olduğunu ve özellikle tiyatro uyarlamalarıyla büyük bir üne kavuştuğunu hatırlatıyor.

Ancak Prof. Sampson'a göre popüler olmasının diğer önemli nedeni, insanın her zaman sahip olduğu endişelere dokunması: "Kitap deneysel bilimin yeni doğduğu yıllarda yazıldı. Ateizm de o dönemin sıcak konularından biriydi. 'Sadece tanrı etrafında şekillenen hayatın ufak parçaları değiliz, tanrı yok ve evrenin merkezinde biz, insanlar varız, peki bizi insan yapan nedir?' sorularının tartışıldığı bir dönemdi." diyor.

Edebiyatçılara göre hem kitabın yazıldığı hem de şu an içinde bulunduğumuz dönemde büyük teknolojik atılımların yapılması ve bunun getirdiği benzer etik sorular da günümüzde hikayenin değerini korumasına yardımcı oluyor.

Hâlâ benzer soruları sorduğumuza dikkat çeken Prof. Sampson, "Kitap 'tanrının ölümünden' sonra 'hayatın ne olduğuna' dair endişelere odaklanıyordu. Ve şimdi de yapay zeka hakkında benzer soruları soruyoruz" diyor.

Irmak Ertuna Howison da "Bu yaratığın ya da robotların insani bir yanı var mı, onların da hakları olacak mı, yapay zeka ne kadar insan ne kadar değil, bunlar birçok Hollywood filminde tekrarlanan kavramlar" diyor.

Prof. Mellor'a göre ise Shelley bir dahi; "O yaşta bir insanın insan ilişkileri, evlilik, bilim hakkında bu kadar derinlikli bir kitap yazabilmiş olması onun bir dahi olduğunu gösteriyor. O yüzden bugün hâlâ bunu konuşuyoruz" diyor.

KAYNAK: BBC News Türkçe

KÜLTÜR - SANAT 08 Kasım 2025 Cumartesi, 18:15

Yorumlar

Öne Çıkanlar

Diğer Haberler

Dünya şampiyonu Kadın Para Masa Tenisi Milli Takımı ülkeye döndü

Dünya şampiyonu Kadın Para Masa Tenisi Milli Takımı ülkeye döndü

İzmir'de MR skandalı: Bir saat boyunca cihazda unutuldu

İzmir'de MR skandalı: Bir saat boyunca cihazda unutuldu

Formula 1 Brezilya Grand Prix'sinde sprint yarışını Norris kazandı

Formula 1 Brezilya Grand Prix'sinde sprint yarışını Norris kazandı

Aksaray'da avukat kızlarını taksi durağına kilitlediler

Aksaray'da avukat kızlarını taksi durağına kilitlediler

Ankara'da 1 liralık döner kuyruğu

Ankara'da 1 liralık döner kuyruğu

Tottenham ile Manchester United berabere kaldı

Tottenham ile Manchester United berabere kaldı