Özgür Özel yeni boykot listesini açıkladı! NTV, Günaydın Restoran, Nusret, Star TV, Kral FM, Doğuş Grubu...

Özgür Özel yeni boykot listesini açıkladı! NTV, Günaydın Restoran, Nusret, Star TV, Kral FM, Doğuş Grubu...

SİYASET, 29 Mart 2025 Cumartesi, 14:24
CHP, İBB Başkanı ve cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'nun tutukluluğunu protesto etmek ve "erken seçim" çağrısında bulunmak için bugün Maltepe'de büyük miting gerçekleştirdi. Yurttaşlar sabahın erken saatlerinden itibaren Maltepe'de yerini aldı. Halka seslenen CHP lideri Özgür Özel, Maltepe'de 2.2 milyon yurttaş olduğunu açıkladı, ayrıca yeni boykot listesini duyurdu.

Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:

Silivri Cezaevi'ne, Edirne'ye, Sincan'a, Kandıra'ya, bu cezaevlerinde siyasi tutsak olan Cumhurbaşkanı adayımıza, genel başkanlara, belediye başkanlarına, belediye meclis üyelerine, siyasetçilere ama en çok da hepimizin gelecek umudu gençlere, öğrencilere merhaba!

Biraz önce sahneyi selamlarken Kıbrıs'tan minicik, bir buçuk yaşında bir kız, tanırım adı Akdeniz. Akdeniz'in geleceği için, Akdenizler bizim olsun diye, Akdeniz'in geleceği Türkiye'de olsun diye, Türkiye'nin yüzü Akdeniz'in yüzü hiç solmasın, onlar hiç ağlamasın, çocuklar gülsün, gençler geleceğini Türkiye'de düşünsün diye bu meydanı dolduran, bu tarihi toplantıya katılan, buraya miting değil eylem yapmaya gelen milyonlar, hepinize merhaba!

Dediler ki, "Bayramın arefesi ve sivil darbenin, darbe girişiminden sonraki ilk tatil günü. Herkes memleketine gidebilir, parası olsa tatile gidebilir. Bugün bu meydana gelip toplanmak, burada buluşmak, böyle bir iradeyi ortaya koymak, bu fikri ilk ortaya attığımızda yanlış zaman, yanlış mekan, o meydan boş kalır, bu büyük mücadele tökezler, bu büyük mücadele aksar"...

Ama Silivri'de yatan arkadaşlarımız da, bizler de 19 Mart'ta yaşananlardan sonra sokağa çıkmayı neredeyse yasaklayıp, 3 kişinin toplanmasına yasak getirip, bütün ulaşım araçlarını durdurup, Saraçhane'ye, Şehzadebaşı'na, tarihi yarımadaya gelen bütün yolları kesip, köprüleri kaldırıp, vapurları durdurup, metroları durdurup, bizi orada yalnız, İstanbul'un iradesini yalnız bırakmaya çalışanlara inat, ilk gece 150.000, ikinci gece 220.000, üçüncü gece 500.000 ve 23 Mart demokrasi devriminden sonra Saraçhane'ye koşan milyonlar bize şunu gösterdiler:

Biz artık endişeyi, korkuyu ve yorgunluğu evde bıraktık, sokaklardayız, meydanlardayız!

Bugün İstanbul'da sadece burada Maltepe'de bir miting yok. İstanbul'da bugün bütün metro istasyonlarında, bütün Marmaray duraklarında, istasyonlarında, bütün iskelelerde mitingler var. Gelen Marmaray dolu, buraya geliyor 2000 kişi istasyonda zıplıyor. İstasyonda 2000 öğrenci protesto yapıyor. İskeleler dolu, yollar dolu. Ben buraya gelirken yürüyerek gelen, 10 kilometre ilerden yürüyerek gelen, yetişemeyeceğini bildiği halde koşa koşa gelen on binleri gördüm. Ayaklarına sağlık, yüreklerine sağlık. Bugün burada bir tarih yazıyorsunuz, tarihe geçiyorsunuz. Türkiye'nin geleceğine el koyuyor, bu darbecilere direniyor, demokrasiyi ve geleceğimizi savunuyorsunuz.

19 Mart günü yurt dışındaki belli odaklardan icazetli bir darbe planı hayata geçirildi. Milletin aldığı yetkiyi kötüye kullanarak Türkiye'ye ihanet eden bir avuç insanın darbe girişimine hep birlikte tanık olduk. Bu darbe milletin gözünden ve gönlünden düşmüş bir avuç insanın bu ülkenin gelecek umuduna, gelecek iktidarına, bundan sonraki cumhurbaşkanına karşı giriştiği, onu siyasetten uzaklaştırma, yeneceği, kendisini yeneceğini bildiği rakibini siyasetten yasaklama ve sandıkla geldiği halde sandıkla gitmeme ve bu hayalini artık hayata geçirmek için demokrasiyi araç gören, sandıkla gelip sandıkla gitmek istemeyen, kendinden sonraki cumhurbaşkanını engellemek için halefine darbe yapan ve halef selef cumhurbaşkanları değil Selefi bir anlayıştaki gibi demokrasiyi rafa kaldırıp bundan sonra ölene kadar o koltuğu bırakmak istemeyen birinin ilk denemesiydi, en ciddi denemesiydi. Bunu milyonlar püskürttü, siz püskürttünüz. Darbecileri siz yendiniz, onları yeneceğiz. Onlara bu güzel ülkeyi asla teslim etmeyeceğiz!

Hatırlayalım, millet 31 Mart'ta Türkiye'de iktidar değişim sürecini başlattı. AK Parti 22 yıl sonra ilk kez yenildi. Cumhuriyet Halk Partisi 47 yıl sonra ilk kez Türkiye'nin birinci partisi oldu. Ekrem İmamoğlu Beylikdüzü'nde bir kez, İstanbul'da ise tam 3 kez Erdoğan'ı ve karşısına çıkardığı adayları yendi. Ama bakanları, ama meclis başkanlarını, ama başbakanları yendi. Yerel seçimlerden sonra biz bu süreci bir zafer, içinde bulunduğumuz ruh halini bir kibir ve bundan sonraki süreci kazanmanın tadını çıkaracağımız bir süreç değil bir görev olarak gördük. Dedik ki Türkiye'de cumhuriyeti 100 yıl önce kuran anlayışın cumhuriyetin ikinci yüzyılında yeniden demokrasiyi kurması, hukuk devletini inşa etmesi, yokluğu yoksulluğu, işsizliği bitirmesi, eşitsizlikleri ortadan kaldırması için hepimizin ortak bir görevi var. Belediyelerde çok çalışacağız, örgütümüzle birlikte uyum içinde olacağız ve bunu sadece Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir başarısı olarak değil Türkiye İttifakı'nın, bize bu iktidardan kurtulmak için oy vermiş olan muhalefetten tüm seçmenlerin, en sağdan en sola kadar bizi bu iktidarla siz mücadele edebilirsiniz diyerek sandıkta destekleyen bütün demokratların güvenini hak etmeye, ona uygun çalışmaya karar verdik. 6 ay boyunca belediye başkanlarımız ve başta Ekrem Başkanımız inanılmaz bir mücadeleyi büyük bir özenle ve büyük bir öz güvenle sürdürdü. Bu iktidar sadece seçimi kazanabilmek için, tüketici güven endeksini bir noktada tutabilmek için öyle şeyler yapmıştı ki 128 milyar dolarımızı yakmış, dolar yükselmesin diye olmadık işler yapmış, hepimizi borçlandırmış, bütün dünya enflasyonu, faizi doğru kullanarak dizginlerken bu güya bu işe ideolojik, inançsal, nasıl yaklaşmış? Enflasyonun sebep değil sonuç olduğunu, bununla mücadele için faizin asla artmayacağını söylemiş. Esas faiz bir sebep sonuç değil sebeptir demiş ve bunun üzerine verdiği talimatlarla bütün dünya yükselmekte olan enflasyonu düşürürken o azdırmış

Hepimizi yoksullaştırmış, yaptığı, aldığı sözde tedbirlerle yoksuldan almış zengine vermiş, tarihin en büyük kaynak transferini sizin, emeklinin, emekçinin, dar gelirlinin, esnafın, memurun, eski orta direğin aleyhine zenginlerin lehine gerçekleştirmiş ve iktidarını her türlü hile, manipülasyon, dezenformasyonla sürdürmeyi başardığı bir seçimden sonra artık acı reçeteden, kemer sıkmaktan, maaşlara zam yapmamaktan, yılda dört kez zam vereceğim dediği asgari ücreti bir yıl boyunca bir kuruş artırmamaktan, emekliyi, işçiyi sefalete sürünmekten çekinmemiş durumdaydı. Hal böyle olunca iş belediye başkanlarımıza düştü. Sosyal projelere düştü, sosyal yardımlara, sosyal belediyeciliğe düştü. Onun yoksun bıraktıklarının sofrasına eti de, sütü de, çocuğunun çantasına beslenmesini de, okulda akan ücretsiz su sebiliyle mataraya suyunu da, yeni doğmuş bebeği için hoş geldin bebek paketini de, anne kart uygulamasını da Cumhuriyet Halk Partili belediyeler yaptı.

Biz milletten aldığımız, biz milletten aldığımız yetkiyi kimseyle didişmeden, takışmadan, kutuplaşmadan, o ağzı kötü, zihni kötü her fırsatta hakaretler yağdıran dile teslim olmadan, onlara uymadan hem 31 Mart seçimini hem de devamını götürüp AK Parti'nin, MHP'nin kıymetli ancak birileri tarafından oyları kendinde tapulu gördüğü, hor gördüğü seçmenleriyle ilişki kurduk. Cumhuriyet Halk Partisi'nin, İmamoğlu'nun halkçı belediyeciliği 6 ay sonraki ölçümlerde %48'lik bir oy oranından, memnuniyet oranından %58'lere tırmandı.

Ekrem İmamoğlu Recep Tayyip Erdoğan karşısında aday olduğu takdirde şüphesiz, tartışmasız açık farkla kazanacak isim olarak ortaya çıktı. Bu süreçte biz bu sonuçları memnuniyetle takip ederken birilerinin bu sonuçlardan kimyası bozuldu ve hepinizin gözü önünde talimatı verdiler. Dediler ki silkeleyin. CHP'li belediyeleri madden, manen ve hukuken silkeleme yarışına giriştiler, hadsizliğine giriştiler.

Biz o aşamada bunların yaptığımız sosyal yardımları engellemek, protein, süt yardımını kesmek, çocuğun beslenme çantasına saldırmak, kent lokantalarını kapatmak, kreşleri kapatmak, öğrenci yurtlarını, burslarını durdurmak niyetine girdiklerini görünce teslim olmadık. Meydan okuduk ve dedik ki eğer bu vakitten sonra emekliye bunu yapıyorsan, asgari ücretliye bunu yapıyorsan, öğrenciye bunu yapıyorsan, dar gelirliye bunu yapıyorsan, seçim yoksa bundan sonra seçim var dedik. Erken seçimin adayı da Ekrem olur, sandıklar kurulur, aday belirlenir dedik.

Biz Türkiye'nin geleceğini, iyiliğini beklerken birileri kötülüğe iyice karar vermiş ve buraya talimatlı aparatlarını çoktan göndermişti.

Geçmişte hangi dava varsa, hangi siyasi yasak davası varsa onların altında imzası olan, mahkeme mahkeme gezen, Tayyip Bey'in karşısındaki herkesi ezen seyyar giyotin'i Tayyip Bey ödüllendirerek bakan yardımcısı yapmıştı. O gün kendi deyimiyle, kendi deyimiyle bakan yardımcılığı siyasi bir pozisyondu ve bu siyasi pozisyondan bir daha kanunlarımıza göre savcılar, hakimler, milletvekili aday adayı bile olsalar göreve dönemezdi ama o seyyar giyotin'i İstanbul'da görevlendirdi. Oradan sonrasını hep birlikte yaşadık. Gazetecileri, sanatçıları, akademisyenleri, iş insanlarını, siyasetçileri, siyasi partilerin genel başkanlarını, öğrencileri bir bahane tutup onları bir şekilde sorgulayıp, tutuklayıp, içeriye atıp, bir gün cesaret göstermemeleri, bir gün dışarıya çıkmamaları, bir gün hak aramamaları üzerinden yıldırmaya ve bezdirmeye çalışıyorlardı.

Hepimizin bildiği gibi öyle işler yaptı ki, bir gün tepki göstermek gereken bir şey yaparsam, sanatçılar 12 yıl önceki Gezi sorgulanıyor diye, gazeteciler canlı yayında söyleneni haber yaptılar diye, akademisyenler tweet yazdılar, iş insanları kürsüde ekonomiyi eleştirdiler diye gözaltına alındılar, tutuklandılar.

Hal böyle olunca biz sinmek yerine ayağa kalkmayı, biz adayımızı belirlemeyi ve buna karşı bir büyük mücadele vermeyi Türkiye'ye ilan ettik. Önce meydanlara indik, ardından sandığa gittik. Yaptığımız ön seçimin duyurulduğu gün Ekrem Başkan'ın diploması için yasak getirilmeye çalışıldı ve o günden itibaren süreci o kadar çok hızlandırdılar ki diplomasını iptal etmek istemeyen fakültenin dekanını görevden alıp, iptal etmeyeceğini anladıkları yönetimin yerine üniversite yönetimini toplayıp sabahın köründe, şafak vaktinde Ekrem Başkanımızın evine 40 tane polis aracıyla gidip onu, İstanbul'un seçilmişini gözaltına alıp 4 gün tuttular.

İşte orada tarihin kırılma noktasındaydık. Öyle bir yerdeydik ki ya bu korku iklimine teslim olacaktık ya onların hesabı tutacaktı ya bekledikleri gibi öğrenciler, gazeteciler, sanatçılar, siyasetçiler sinip evde oturacaklardı ya da tarihin bu kırılma noktasında dünyanın en acımasız ve en korkak saldırısına karşı cesaret kazanacaktı.

İşgal yıllarında İstanbul işgal altındayken kim ilk ayağa kalktıysa Darülfünun öğrencileri, İstanbul Üniversitesi önüne çekilen barikatı yıktı attı ve ilk yola onlar çıktı.

İstanbul Üniversitesi'nin öncü sesine o dönemin devrimcisi, İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul'daki diğer üniversiteler, Boğaziçi'nin büyük mücadelesi eklendi. Yıldız eklendi, tüm üniversiteler eklendi. O gün 5 günlük verilen yasak, toplanma yasağına karşı bizler sivil darbenin, Tayyip Erdoğan'ın, saray darbesinin karşısında direnmek için sizleri, hepinizi yürüyerek, gerekirse yalınayak Saraçhane'ye yani İstanbullunun Ekrem Başkan'a emanet ettiği sembol mekana davet ettik.

O gece İstanbul'un dört bir yanından hiçbir araç olmadan yürüyerek, elleriyle, yürekleriyle gelerek önlerine çekilen barikatı kimseye zarar vermeden devirip geçerek Saraçhane'ye toplanan yüz binler Türkiye'nin geleceğine, İstanbul'un geleceğine, gelecek cumhurbaşkanımıza ve iktidarımıza sahip çıktılar. Hepinizi ayrı ayrı kutluyorum.

Bu süreçte her gece, her gece biz çoğaldıkça, her gece biraz daha kalabalık oldukça, ODTÜ Ankara'da yürüyüp Ankara ODTÜ'ye yürüdükçe, bu sese Türkiye'nin 81 ili, 973 ilçesi eklenince ve artık her gece on milyonlar demokrasiye sahip çıkınca hesap yapanlar, hesap kuranlar, rakibini saf dışı edip, İstanbul Barosu'na kayyum atayıp, Cumhuriyet Halk Partisi'ne kayyum atayıp, İBB'ye kayyum atayıp, dikensiz gül bahçesi, korkmadığı rakipler, takatsız partiler, sinmiş yapılar bekleyenler meydanlardaki on milyonları görünce gözüne ışık tutulmuş tavşana döndüler. Ne yasakları işledi, ne tehditleri işledi ne de bundan sonra mücadelemizi kıracak bir şekilde yaptıkları hesaplar tuttu. Oyunları bozanlara, hepinize, on milyonlara teşekkür ediyorum. On milyonlara.

Ve 19 Mart darbe girişimini tam olarak tarih önünde mahkum eden ise bizim 23 Mart'ta üyelerimizi sandık başına davet etmişken, üyeler gelip oy kullanacakken, o güne isabet ettirerek tutuklama yapanlara karşı sandıkların yanına koyduğumuz dayanışma sandıklarına, o 23 Mart sabahı yataklarından kalkanlar elini yüzünü yıkayıp devrim yapmaya gidiyorlardı. 15,5 milyon kişi Türkiye'nin dört bir yanında kalktılar, geldiler, seçtiler ve tarihe geçtiler.

15,5 milyon kişinin Türkiye'de oluşturduğu o kuyruklar, o iki elinde bastonuyla merdivenleri tırmanan annem, 3 aylık bebeğini karnında taşıyan, karnında cinsiyeti belli olmayan çocuğunun geleceğini demokratik devrimde arayan anne, gençler, işçiler, emekçiler, emekliler, köylüler hep beraber sandıklara koştular, demokrasiye sahip çıktılar. Tek adama hayır, diktaya hayır, millet biziz, bizim dediğimiz olur, biz kazanacağız dediler. Biz kazanacağız dediler.

Şimdi o on milyonlar artık eve girmez.

"Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum"

Diyorlar ki sokağa çağırıyorsunuz. Eğer, eğer birileri bindikleri demokrasi treninden iniyorlarsa, eğer birileri kendilerini getiren sandığı meşru görüp götürecek sandığa direniyorlarsa, rakiplerine yasak getirmek için iftiraya kalkışıyorlarsa, iftiraya kalkışıyorlarsa ve eğer birileri demokrasiyi araç görüp esas bir tek adam rejimine, hayallerindeki saltanata, hilafete doğru yürümeye kalkıyorlarsa bunlara karşı demokrasiyi savunmak haktır ve bu mücadelenin yeri sokaktır.

Buradan sonra klasik hiçbir ezbere teslim olmayacağız. Buradan Erdoğan'a sesleniyorum. Bakın, yasak dediniz, milyonlar her gece toplandılar. Sandığı yasakladınız, 15,5 milyon kişi gittiler. Hep birlikte bir şeye sahip çıkıyorlar. Bunlar sadece Cumhuriyet Halk Partililer değil, bunlar senin zulmünden yılmış on milyonlar ve diyorlar ki millet benim, ben milli iradeyim, adayımı bırak, sandığı getir. Adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum.

Yaşadığımız süreç, 19'undaki darbe girişiminin 7 gün boyunca Saraçhane'de gece mitingleriyle, 23'ünde sandık başında tüm Türkiye'de 15,5 milyon kişiyle ve bugün Maltepe'de daha önce yine bize ait olan rekoru hep birlikte kırmamız ve tarihin en büyük buluşmasını burada gerçekleştirmemizle birlikte geriye püskürtülmüştür. Ancak darbeciler halihazırda bizim irademize, gelecek hayalimize, cumhurbaşkanı adayımıza darbe girişiminde bulunanlar halihazırda iktidarda oldukları için şu an başımızdaki cunta pozisyonundadırlar. Halk desteği, kamuoyu desteği hatta devletin içinde destekleri gitgide erimiştir. Başımızdaki cunta darbe girişimine birtakım ufak tefek yerlerden devam etmeye çalışmakta. Örneğin Radyo Televizyon Üst Kurulu'ndan, oranın penceresinden demokrasiye kurşun atmaktadır. Kapatma kararı verilen Sözcü TV ile çeşitli cezalarla lisans iptaline niyetlenilen Halk TV ile, Tele1 ile, Fox TV ile bu meydanları gören, bu meydanlarla konuşan, milletin sesini milletten esirgemeyenlerle dayanışma içinde olacağız ve özgür basına, cesur basına kuvvetli destek alkışlarınızı yolluyoruz.

İstanbullular sizin iki seçimde üç kez seçtiğiniz Ekrem Başkanımızı yolsuzlukla, teröre yardımla itham ediyorlar. Ellerinde hiçbir delil, hiçbir kanıt yok. Yolsuzluk, terör gibi boş laflarla bikemedikleri bileği savcılara, hakimlere kırdırmaya çalışıyorlar. Kumpas dosyasında her yalan var ama hukuk yok. Bir MASAK raporunu aylarca konuştular, ortaya çıktı ki tutuklanmadan, gözaltından iki gün önce teslim edilmiş. 10 Mart'ta MASAK'tan istenmiş, 17 Mart'ta teslim edilmiş. Oysa aralık, ocak, şubat, anlattıklarının hepsi yalanmış. Ekrem Başkan kendine sorulan tüm sorulara cevap verdikçe MASAK raporu perişan oldu, eridi gitti. Zaten o rapora imza atacak bir uzman bile bulamayıp uzman yardımcısının mahcup ifadeleriyle suçlamayan, kanıtlamayan, sadece savcıdan korkusuna yasak savan o kağıt parçaları yok oldu gitti. Şimdi buradan Tayyip Erdoğan'a tarihin en büyük meydan okumasını aktarıyorum. Ekrem Başkan diyor ki benim bir suçum yok, günahım yok, senin yalan ve iftiraların var. Eğer kendine güveniyorsan ben istiyorum, gerekli düzenleme yapılsın, yargılandığım mahkeme TRT'de canlı yayınlansın. Hodri meydan!

Soruşturmada tanık yok, şahit yok, delil yok. Peki ne var? Ne var biliyor musunuz? FETÖ'den miras kalan gizli tanıklar var. Adı kim bu tanıklar? Meşe, Ladin ve Çınar. Hukuka dair tek ilkesi olmayan bir odunun gizli tanıkları bunlar. Meşe, Ladin ve Çınar.

Ve bu gizli tanık şöyle ifade veriyor: "Şu şu ihalede böyle bir şey olduğunu duydum, böyle verildiğini düşünüyorum, bu ihaleyi şu kişi almadığına göre şu kişiye vermişlerdir diye değerlendiriyorum." İspat, kanıt hiçbirisi yok. Rüşveti ne verdim diyor ne aldım diyor ne gördüm diyor. Sadece başkalarından duydum diyor ve birileri bununla İstanbul'un Büyükşehir Belediye Başkanı'nı tutukluyor. Bütün işleri güçleri, bütün işleri güçleri yalan ve dolan. Bakın gizli tanık dediklerinin 55 tane suç dosyası çıktı. Tanıklardan, iftiracı tanıklardan. Yani eskiden AKP'den iş alan şimdi Ekrem Başkan'a kara çalan adamın 100'den fazla suçu çıktı. Tecavüzcülerden, tacizcilerden tanık icat edip Ekrem Başkan'ı size yargılatmayız, karalatmayız.

Yıllarca oluşturdukları medya düzeniyle, Atatürk'ün kudurduğu ajansları hepimizin vergisiyle kurulmuş çalışan televizyonları, TRT'yi yalanların en büyüğüne alet ederek iftira ve kara çalanlara inat, örneğin kalbinde altı stent olan Mahir Polat'ın hesabından gariban vatandaşa 50 TL, 100 TL yolladığı havaleleri terör örgütüne destek diye, 100 lira, bir çorba parası. Yolda önünü kesmiş, para istemiş, alın hesabını atın bana para demiş. 100,200 atmışlar, bunu MASAK raporuna yazmışlar. Yedi kişilik, yedi kişilik terörden sorumlu arkadaşlar, bir tanesi de Ekrem Başkan. Eski görüntülerle bir şirkete yapılan baskında şirket kasasından çıkan parayı böyle yayıp göstererek yaptıkları algı operasyonuna inat yedisinin evlerinden, kasalarından, iş yerlerinden toplam çıkan para tutanak altında 15.000 lira, yedi kişiden çıkan toplam para. Oysa bu utanmazlar 560 milyar lira diye bir rakam atıp milletin midesini bulandırmaya çalışıyorlardı.

Ekrem Başkan'ın, Tayyip Bey soruyor, soruyor. Diyor ki ya kardeşim siz bu adamlara kefil misiniz? Buradan Özgür Özel olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu partinin son genel başkanı olarak söylüyorum. Ekrem Başkan'ın temizliğine, dürüstlüğüne ve namusuna kendi namusum kadar kefilim ben Erdoğan, kendi namusum kadar.

Yine onun gibi içeride tutulan bütün belediye başkanlarımızın, belediye meclis üyelerimizin, belediye bürokratlarımızın, içeride haksız yere tutulan bütün arkadaşlarımızın suçsuzluğuna kendi namusuma inandığım kadar inanıyor, hepsini yürekten selamlıyorum.

Erdoğan öyle bir işin içine girdi ki altında kendisi kaldı, kalacak. Örneğin "Turpun büyüğü heybede." dediği gün gizli tanık, hangisi bilmiyorum odunlardan, ya Meşe ya Çınar ya Ladin ifade vermiş Ekrem Başkan hakkında ve o ifade daha tutanağa geçmeden Tayyip Bey'e söylenmiş. Keyifle söylüyor. "Turpun büyüğü heybede." Şimdi ben size bu turpun büyüğünü göstereceğim. Arkadaşlar ekrana yansıtsınlar. Turp Tayyip'in uydurduğu rezil palavralardır. İşte turp budur!

İşte sana turp. Tayyip'in uydurduğu rezil palavraya turp diyoruz. Şimdi diyor ki daha turplar var, daha büyüğü var. Evet, demek ki daha büyük iftira atacak, daha büyük yalan söyleyecek ama Tayyip Bey eğer turp demek suç demekse, turpun büyüğü suçun büyüğü demekse ve turpun büyüğü sonra çıkacaksa yani en büyük suç, en büyük suçlu ortaya çıkacaksa o zaman hepimiz buradan bir şey anlıyoruz. Turpun büyüğü sensin Erdoğan, sensin! Sensin!

Şunu bilmek lazım, Allah insana rakibinin de, Allah insana rakibin de hatta düşmanın da mertini versin. Mert bir rakip, mert bir düşman istiyoruz.

Suç yok, delil yok, eli boş, günü dolmuş, hapse yollamış. Sonra ne yapıyor? Cezaevindeki kadın hükümlüye görüntüyle bağlanıyor. Diyor ki: "Bazı şeyler var değil mi? Bilip de gizliyorsun değil mi? Biz sana hatırlatalım mı? İmzayı atar mısın? Atıp da yarın çıkar mısın? Yoksa görüntüyü kaparsam 10 yıl çıkamazsın. İki yaşında kızını 10 yıl göremezsin." Bu mu? Bu mu adalet? Zavallı gencecik bir kadını el kadar bebeğiyle tehdit eden savcıya şunu söylüyorum: "Bekle, o günler gelecek, bu eller senin alnını karışlayacak! Alnını karışlayacak!"

Erdoğan, bir yandan suçüstü yakalanmıştır ve bu ülkenin gençleri korkuya boyun eğmeyeceklerini, baskıya diz çökmeyeceklerini, susmayacaklarını hepimize ve bütün Türkiye'ye göstermiştir. Üniversiteleri, sokakları, sosyal medyayı hatta tüm hayatımızı baskılayacaklarını sananlar, biraz önce söyledim, İstanbul Üniversitesi'nin öncü gücüne, ODTÜ'nün devrimci kimliğine, Yıldız Teknik'e, İTÜ'ye, Boğaziçi'ne, Türkiye'deki üniversite gençliğine yenilmişlerdir.

Bu sesi duyması gereken iktidar duymak yerine hırsla, kinle çocuklarımıza saldırmayı tercih etti. Polisimizi evlatlarımızın üzerine yolladı. Kanunsuz emirler verdi ve uygulattı. Çocuklarının yanında durmak için meydanlara koşan anneleri, babaları, nineleri, dedeleri bile marjinal diye tanımlattı. Yüzlerce çocuğumuzu, binlerce evladımızı gözaltına aldılar. Yüzlercesini tutukladılar. Bir tek amaçları vardı: Sindirelim, korkutalım, bir daha dışarı çıkmasınlar. Türkiye'nin görülmüş en büyük cadı avından sonra ilk kez, ilk kez yapılan çağrıda Maltepe Meydanı'nda 2,2 milyon kişiyi görüyor musun Erdoğan?

Erdoğan, gençleri sindirecektin! Burada sinen kimse görüyor musun?

Üniversiteyi susturacaktın! Susan üniversite görüyor musun? Bizleri eve kapatacaktın! Evde oturan kimse görüyor musun? Uzaktan yakından kimse Ekrem Başkan'a sahip çıkmayacaktı. Bak, karşımdaki yiğide bir bak! Yiğidime bak! Aslanıma bak! Arkasında 15,5 milyon oyla dimdik karşında! Görüyor musun?

Ekrem Başkan Silivri'de dedi ki: "Koroyu dinledim, dünyanın en büyük korosuyla cezaevinde geçirdiğim ilk gece birlikte şarkı söyledim. Teşekkür ederim." O teşekkürü Saraçhane'ye iletirken ki buradan o gece dünyanın en büyük korosuyla Ekrem Başkan'a seslenen milyonlara şükranlarımızı sunuyoruz ama ben dedim ki bekle, daha büyüğünü getireceğim. Dünyanın en büyük korosu hazır mıyız? Hazır mıyız?

O zaman buradan Ekrem Başkan'a ve bu diktatöre karşı baş kaldırdığı için hücrelerinde ayrı ayrı yatan bütün yiğitlere, aslanlara selam olsun! Ekrem Başkan'a selam olsun! Yiğidim, aslanım, diyoruz.

Bu akşam Silivri'de yan yana cezaevlerinde birlikte yatacak olan "Her şey çok güzel olacak." diyen 21 yaşındaki Berkay'la, onun, onun istediği gibi bir Türkiye olsun diye çalışan Ekrem İmamoğlu'nu aynı hapse atan saray rejimi artık çökmüştür. Başaramadınız, başaramayacaksınız.

Bunların akıl almaz bir demokrasi anlayışı var. Kaybettikleri seçim kötü seçim, kazandıkları seçim iyi. Bunları destekleyenler iyi, bunları desteklemeyenler, karşı çıkanlar kötü. İşine gelince yerli ve milli, gelmeyince marjinal örgüt. Size marjinal diyorlar ya, al bak Erdoğan bu meydana! Al sana marjinal örgüt! Al sana marjinal milyonlar!

Kazanamadıkları belediyelere, barolara el koyuyorlar. Şirketlere, diplomalara el koyuyorlar. Alamadıkları mazbataya el koyuyorlar. Bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde verilmiş hangi kağıdın garantisi var?

Sonra diyorlar ki: "Ekonomiye kötü etki edebilir." Eder tabii. Sen 31 yıl önce verdiğin diplomayı iptal edersen, şirketlerin yıllarca çalışılıp alın teriyle kazanılmış mal varlıklarına el koyarsan bu ülkede artık hangi kağıdın garantisi var ki hazine bonosunun olsun, devletin söylediği sözün değeri olsun.

Ekonomiyi çökerten de, krizi çıkartan da Ekrem Başkan'la yarışmaktan korktuğu için yaptığı yargı operasyonlarının maliyetine milleti katlanmaya zorlayan kişinin ta kendisidir. Üç günde tam 25 milyar doları hep birlikte kaybettik. Bu 25 milyar dolarlık maliyeti kendi üstüne almıyor, sizin üstünüze yıkıyor. Benzine, mazota zam yaparak başladı bile. Mehmet Şimşek dünyada demokrat görünüyor ya, o da bu darbenin bir parçasıdır. Mehmet Şimşek, MASAK'a hazırlattığı darbe raporuyla bu darbenin ortağı, o cuntanın bir parçası olmuştur. Dünyadaki bütün ekonomi çevreleri Mehmet Şimşek'in bir demokrat, ülkeyi akılcı politikalarla yöneten bir iktisatçı değil, bir otokratın emrindeki silahşör, bir otokratın tetikçisi olduğunu görmüştür. Mehmet Şimşek diye birinin ne itibarı vardır ne de bundan sonra bu ülkeye katabileceği bir şey vardır.

Şimdi, şimdi çıkmış utanmadan sıkılmadan "Özgür Özel Türkiye'yi dünyaya şikayet ediyor." diyor. Birincisi şunu söyleyeyim, eğer bir ülkede demokrasi tehdit altındaysa, sandık gidiyorsa, seçimle gelen seçimle gitmiyorsa, o ülkede darbe oluyorsa dünya bununla ilgilenir. Hatırla Erdoğan, 15 Temmuz'da beslediğin, büyüttüğün, ne istediyse verdiğin, etle tırnak olduğun FETÖ'cüler sana darbe yaptığında o darbeye bütün demokratlar direnmiştik. Ertesi gün geldin, muhalefetten destek istedin. "Bu darbeyi bütün dünyaya birlikte anlatalım." dedin. Şimdi o darbeyi bütün dünyaya nasıl anlattıysam bu darbeyi de bütün dünyaya öyle anlatacağım.

Ayrıca insanda birazcık utanma, birazcık hafıza olur. Başörtüsü meselesinde üniversiteye gitmek için başını örten kardeşlerimize antidemokratik işler yapıldığında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne giden sizdiniz. O zaman kimse size "Türkiye'yi yurt dışına şikayet ediyor." demiyordu. Ardından parti kapatma davalarında heyetler oluşturup kapı kapı Avrupa'yı gezen, dünyayı gezen, Türkiye'yi bu anlamda şikayet eden yine sizdiniz. Geçmişin mağdurları şimdi olmuş zalim. Geçmişin mağduru zalim olduysa o gün de bugün de demokrasiyi savunanlar dünyanın bütün demokratlarıyla konuşacaklar ve dayanışacaklar. Hiç kendini bundan uyma. Eskide kaldı onlar, korkmuyoruz, sinmiyoruz, senin algına teslim olmuyoruz.

Diyor ki: "Bunun sözcüsü de kendisi de çıkıp diyor ki efendim siz basını tehdit edemezsiniz." Neymiş o? Demişim ya: "Saraçhane'yi görmeyeni biz de görmeyeceğiz. Saraçhane'yi göreni başımızın üstünde tutacağız, görmeyeni yerin dibine batıracağız."

Diyor ki beyefendi, diyor ki: "Efendim basın demokrasilerde boykot edilmezmiş." Yıl 2008, 2009 Doğan Medya Grubu'nu boykota daveti bizzat başbakan sıfatıyla eline aldığı her mikrofonda, tüm imkanlarla boykota bunlar davet ediyordu. Şimdi bugüne kadar sabrettik. Dediler ki: "Konuşuyoruz, görüşüyoruz." Efendim ekranın ortasına sizi koyuyoruz, etrafında kendimiz konuşuyoruz. Sabırla bekledik. Bugün sabah erkenden arayarak şunu söylüyorlar: "Mitingi vermeye korkuyoruz. İletişim Başkanlığından telefonlar alıyoruz. RTÜK'le tehdit ediliyoruz."

Şunu bileceğiz, şunu bileceğiz. Şimdi yeni boykot listesine geliyorum ama mevcut durumu şöyle bir hatırlatayım.

Bir kere bizim vergilerimizle bize ihanet eden TRT'ni asla ve asla bir daha açmıyoruz. Asla! CNN Türk, TGRT, A Haber, Beyaz TV, Demirören ve Turkuvaz'ın medyaları, asla ve asla açmıyoruz. Buradan bir sözüm de reklam vereceklere. Bakın, bu meydan şöyle bir karar veriyor: Eğer biz TRT'de, CNN'de, TGRT'de, A Haber'de, Beyaz TV'de, Türkiye'de, Sabah gazetesinde, Akşam'da, Yeni Şafak'ta reklamınızı görürsek o ürünü almayacağız. Reklam veren hesabını kitabını bu meydana göre yap. Doğru mu? Doğru mu? Doğru mu? Bizden para kazanmak isteyen bunlara para kazandırmayacak. Yaklaşımımız asla ideolojik değildir. Bu kanallardan hangisi, hangisi bu meydanı görürse eyvallah. Bakın şimdi bakın, bakın. Bugüne kadar "Yapma." dediler. "Bekle." dediler. Hani bakayım o NTV nerede NTV? Hani nerede o? Göreyim onu. Ne yayınlıyor? Hava durumu veriyor. Saat 14:56. 15'te, 15'te bunun firmalarını ilan edeceğim. Bu meydanı görmeyene gücünü göstereceğim. Son dört dakika! Son dört dakika!

Bana izlettireceksin, parayı benden kazanacaksın, %70 izleyici benden olacak, saraydan gelen telefonla titreyeceksin. Hadi oradan! Hadi oradan!

Gençler, şunu hatırlayalım. Biz medyayla bağlantılı olmayan boykot olarak bir tek anaların yanan yüreği için, hepimizin yanan yüreği için istifa etmediği için ETS Tur'a, turizm bakanının şirketi ETS Tur'a boykot yapıyoruz.

Geliyor, geliyor. NTV son iki dakikasını bekliyor, bekleyin. İhlas Ev Aletleri, geçen gün otobüsün üzerindeki masum kardeşimizi DHKP-C'li gösteren Türkiye gazetesi var ya, ona kızdınız mı? O zaman İhlas Ev Aletleri'nden ve İhlas Pazarlama'dan çıkarın hırsınızı. Çıkarın hırsınızı.

Gençler, DR'a gidiyor musunuz? O DR var ya o DR , bütün yalanları atanların, iftiraciların, bu meydana düşmanlık yapanların firmasıdır. Ona gücünüzü gösterecek misiniz?

Bir de, bir de koca bir yalan var. O da çıkıyor diyor ki... Habertürk yayına geçmiş, bir alkışlayalım, böyle olur. Bravo Habertürk!

Habertürk meydanı gördü, boykotun ucundan döndü.

Değerli arkadaşlar, değerli arkadaşlar, tabii bu Demirören'i özellikle çıkmayan Milli Piyango'sundan, Sayısal Loto'sundan, toto'sundan, misli.com'dan, iddaa.com'dan, Demirören'den uzak duruyoruz arkadaşlar, tamamından.

Bu meydanın gücünü görüyor musunuz? Burada bir koca yalan var, o da şu, güya biz elektrikli otomobil Togg'a boykot yapıyormuşuz, yerli ve milli değilmişiz. Togg'a boykot da yapmıyorum, Togg'u destekliyoruz. Bizim bu ülkenin değerleriyle değil bu ülkenin hırsızlarıyla sorunumuz var, hırsızlarıyla.

Bir konuya, bir konuya açıklık getirelim. Bu firmalar içinde... Bu firmaların içinde Espressolab diye bir firma var.

Gençler, bunların aslında bir yayınla bir bağları yok ama gençlerin bu firmayla sorunu var. Öğrendiğimi söyleyeyim, başta vakıf üniversitelerinde, bütün üniversitelerde küçük küçük kafeleri ele geçirip yerine zincir kurup çok pahalıya kahve satarlarmış. Bu yüzden, ben bu yüzden gençler Saraçhane'de bu, bu isyanı aşağıdan yukarıya duyurdular ve boykot deyince hep beraber bu firmanın adını bağırdılar.

Bunun televizyonu falan olduğundan değil ama bağlantılarından ve imtiyazla bütün yeri ele geçirdiğinden. Dün bize ulaşmaya çalıştılar, dedikleri şu:

"Görüşelim, ne yapmamız gerekiyorsa anlaşalım." Onlara cevabımız şu, yolladım. Nereye yolladım?

Gençlere. Eğer üniversite kampüslerindeki gençlerin gönlünü yaparsa, oradan çekilirse, öğrencileri mesela Espresso Lab'ları öğrencilere kantin olarak verirse, öğrenciler bana "Biz bunları affettik Özgür Abi." derse o zaman gelirsin yanıma dedim. Git öğrencilerin yanına.

YENİ BOYKOT LİSTESİ

Şimdi vakit doldu. Habertürk ve NTV yayında yoktu. Habertürk yayına geçti. Geldi geldi, Habertürk var, biliyorum, yeni geldi. Şimdi NTV inat ediyor. Dünya tarihinde bir ilk, canlı yayında meydanı görmeyene gücümüzü göstermek üzere buradayız. Bu akşamdan itibaren, bu dakikadan itibaren bu NTV düzelip de boykot listemizden çıkana kadar NTV'yi izlemiyoruz. NTV'de reklam verenlerin ürünlerini almıyoruz.

Ve Doğuş Grubu, NTV'nin yanında Star TV, Kral FM, çokça gidilen restoranları var. Günaydın Restoran'a gidilmiyor. Nusret'in kapısından geçilmiyor. Ayrıca bunlar araba satıyorlar. Tabii ki Volkswagen Almanya'da sendikaların da güçlü olduğu bir firma ama bundan sonra halk arabası, Volkswagen'e biniliyor, Audi alınıyor. Bu NTV'de bu bayilik durdukça, NTV'de bize böyle davrandıkça bundan sonra NTV'nin, Doğuş Grubu'nun sattığı arabaları almayacağız. Bütün belediye başkanlarımıza, sözüme değer veren herkese, tüm şirketlere, tüm kişilere duyurumdur: Doğuş Grubu bu saraydan korktukça, bu meydanı görmedikçe yerin dibine gömülecektir. Nokta.

Biliyorsunuz, bunlar Gezi olaylarında da iki gün penguen yayınlayıp üçüncü gün nedamet getirmişlerdi. O yüzden çabuk affedeceğimizi sanmasınlar, bu meydanı görmeyen, Maltepe'yi görmeyen satışın dibini görecek, söz veriyorum.

Değerli, değerli dostlar, İmamoğlu dostları, demokrasi sevdalıları, cesur gençler, her yaştan yüreğinde vatan sevgisi olan, bu ülkeye yürekten bağlı olan değerli dostlar

Bayramın arefesindeyiz. Bu ülke ekonomide çok zor günler geçirdi ama herhalde hayat pahalılığı hiç bu kadar katlanılmaz, emekli maaşı hiç bu kadar alım gücü düşük, asgari ücretli hiç bu kadar boynu bükük olmamıştı. Sadece verilen bayram ikramiyesi bile ilk verildiği 2018 yılında arife günü 25 kg dana kıyma alırken bugün getirildiği 4.000 TL sadece 5 kg dana kıyma alabiliyor. Son yedi yılda 25 kg dana kıyma alabilen emekli ikramiyesinden 5 kiloya düşmüş durumdayız. Emeklini, en düşük emekli maaşı Erdoğan geldiğinde sekiz çeyrek altın alırken şu anda iki buçuk çeyrek altın noktasındadır. Asgari ücret, Erdoğan öncesi, o kötülediği üçlü koalisyon döneminde rahmetli Ecevit'in son verdiği, verdirdiği asgari ücret yedi çeyrek altın alırken bugün daha yeni zamlanmış asgari ücret üç buçuk çeyrek altın almaktadır. Yani Erdoğan'ı iktidarda tutmanın emekliye, asgari ücretliye maliyeti çok ağırdır. Bugün memleketlerine, memleketlerine gitmeyen, gidemeyenler yüksek otobüs paralarıyla hasret çekmektedirler.

Habertürk çıktıysa onun da çıtasını çakarız, merak etmeyin.

Uyarın şunları o aradaki yasak savmayla gözlerinin yaşına bakmam. Verecekse doğru düzgün versin, vermeyecekse veriyorum isimleri.

Sonuçta, sonuçta üç günde 25 dolar milyar doları çarçur edenler yine dönüp zam yapıp bu işin bedelini size ödetmeye çalışıyorlar. Bunun için biz emeklini, asgari ücretlini bir büyük sıkıntısına bir toplumsal sahip çıkışla birlikte mücadele vermek durumundayız. Mazbataların, diplomaların çöküldüğü yere yabancı sermaye gelmez, kaçar, kaçmaya devam eder. Bu ülkeyi yönetenler eğer bu ülkeyi zerre kadar seviyorlarsa Türkiye'yi bu kıskaçın içinden çıkarmak için attıkları her türlü antidemokratik adımdan vazgeçmek durumundadırlar. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak adayımızla, programımızla, enerjimizle, gücümüzle iktidarı devralmaya, bu ülkenin makus talihini değiştirmeye, yüzleri güldürmeye bugünden hazırız.

Bunu yaparken asla ve asla meseleyi sadece partimize değil, en sağdan en sola kadar, yeter ki bu ülkenin birliğiyle, bütünlüğüyle sorunu olmasın, dostluk, kardeşlik istesin, barış istesin, demokrasi istesin, bu ülkenin tüm değerlerini, tüm görüşlerini sahiplenmeye, Türklerle Kürtlerin, Alevilerle Sünnilerin, sağcılarla solcuların hep birlikte omuz omuza yarınları inşa etmesine hep birlikte katkı sağlayacağız.

Ve Erdoğan sıkışınca her türlü iftirayı attığı gibi şimdi de dönmüş bize mandacı demiş. Aslında Erdoğan birisi mandacı olacaksa, birisi mücadeleden yana olacaksa orada saflar çoktandır belli. Sen değil misin 200 yıldır "Bu millete istikamet dayatılıyor." diyerek demokrasiye, padişahın yetkilerinin azalmasına, Sened-i İttifak'tan beri karşı çıkan? Siz değil misiniz 150 yıldır "CHP ve biz iki ayrı akım, karşı karşıyayız." diyen? Hadi safları netleştirelim. Biz 150 yıldır bir anayasa isteyenleriz, bir meclisi savunanlarız. Sizin yolunuz Meşrutiyet'ten sonra meclisi 33 yıl kapatanların yoludur. Biz İkinci Meşrutiyet'ten, onun için canını ortaya koyanlardan yanayız, onların yolundayız. Sizin yolunuz Damat Ferit hükümetlerinin yoludur. Siz Sevr'i imzalayanların siyasi devamlılarısınız, biz Sevr'i yırtıp atanlarız, Lozan'ı yapanlarız.

Siz Milli Mücadele aleyhine bildiri yayınlayıp İngiliz uçaklarından attıran İskilipli Atıf'ın devamlılarısınız, biz Milli Mücadele'ye destek olan Ankara Müftüsü Rıfat Börekçi'nin yolundan gidenleriz. İşgal başlayınca arka kapıdan İngiliz zırhlısına binip kaçanların devamı olanlar bize mandacı diyecek haddi nerede buluyorlar? İstanbul işgal edildiğinde Kartal İstinbotu'nun ucuna çıkıp yanındaki yaverine "Geldikleri gibi gidecekler." diyen benim genel başkanımdır, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür.

Şimdi burada meydan hep bir ağızdan bağırıyor. Ne bağırıyor biliyor musun? Sen, sen altıncı filoya secde edenlerin arasında saf tutansın, altıncı filoya secde edenlersin. Biz altıncı filoyu denize döken Deniz Gezmiş'in arkadaşlarıyız.

Ne ölüme ne dirime diye ant koyan, Atatürk'e zerre muhabbet besleyen, ne ölüme ne dirime gelsin diyen Fesli Deli Kadir'in dirisine kendi giden, cenazesine beş bakan yollayan Erdoğan, sen Atatürk'e bağlılık yeminini bırakmadıkları için gencecik teğmenleri ordudan atansın, biz onlar gibi "Mustafa Kemal'in askerleriyiz." diyen kahraman Türk evlatlarıyız.

Erdoğan'ın her türlü kutuplaştırmasına, şeytanlaştırmasına, hedef göstermesine inat biz biriz ve beraberiz.
Bu mücadele, bu meydan, bu sokak, bu azim sürdükçe karşımızda ne saraydan korkan medya patronları durabilir, ne kendilerini ileride takındıkları bu tutumdan dolayı savunamayacak halde sözde yazar, çizer tayfasının bugün bu iktidardan korkanı, susanları olabilir.
Şunu unutmayın.
Aliya İzzetbegoviç şunu söyler: "Her şey bittiğinde biz düşmanlarımızın yüksek seslerini değil, dostlarımızın sessizliğini hatırlayacağız." Bunu kimse unutmasın!


Bir cesaret gösterilecekse bugün gösterilecek.
Sokağa çıkılacaksa bugün çıkılacak.
Demokrasi savunulacaksa bugün savunulacak.
Bir cesaret gerekiyorsa bugün gösterilecek.
Çıkmışlar bizi tehdit ediyorlar.
Diyor ki bana benim şahsımda hepimize kabri sizin de kabrinizi yakında kazarlar diyor.
Elinden geleni ardına koyma.
Biz bu yolda ölümü de göze aldık.
Zindanı da, mezarı da!

Ekrem Başkan gibi cesurlar, Ekrem Başkan gibi cesurlar, bu meydandakiler gibi cesurlar bir kez ölürler.
Erdoğan gibi korkaklar her gün ölür.
Emin olun Ekrem Başkan küçücük hücresinde ama dünyanın en büyük Demokrasi Sarayı'nda.
Arkasında 15.5 milyon oy var.
Erdoğan belki de dünyanın en görkemli sarayında oturuyor ama yerin yedi kat dibinde zindandaymış gibi daralıyor.
Çünkü biz güçlüyüz, biz haklıyız, biz kazanacağız.
Siz yenileceksiniz, siz yenileceksiniz.

Bu ülke için tertemiz hayaller kuran gençlerin umuduna yenileceksiniz.
Evladının geleceği için dertlenen annelerin duasına yenileceksiniz.
Abisine, ablasına zulmettiğiniz, bu bayram günü onu kardeşlerinden kopardığınız o küçük kardeşlerin gözyaşlarına yenileceksiniz.
Yoksulluğun bittiği, adaletin hakim olduğu bir Türkiye isteyen milyonların azimli, kararlı, cesur mücadelesine yenileceksiniz.

Yarın evlatlarıyla birlikte babası Hasan amcamla birlikte Ekrem Başkan'ın memleketi Trabzon'dayım.
Bayram namazından sonra Ekrem Başkan'ın özgürlüğü ve erken seçim talebi için bugün sizin arefesini yaşadığınız o Demokrasi Bayramını yarın Ekrem Başkan'ın köyünden başlatarak bir büyük imza kampanyasını hep birlikte başlatıyoruz.
Bütün dünyanın gözü önünde tek tek tane tane bu ülkedeki insanlara ulaşarak dünya siyasi tarihinin en büyük imza kampanyasıyla Tayyip Erdoğan'a bir güvensizlik oyu vermeye, onun meşruiyetini tüm Türkiye'nin gözünün önüne sermeye, bütün dünyaya bu iktidar artık gidiyor.
Halk desteği kalmadı, erken seçim geliyor demeye sandığı getirmeye, erken seçimi getirmeye bunun için o büyük kampanyaya hazır mıyız?

Yarından itibaren her birimiz hem biz kalabalık olmayalım diye uzattıkları o bayram tatilinde 8 gün boyunca yarından itibaren kapı kapı gezeceğiz.

Ekrem Başkan'ın özgürlüğü için imzaları toplayacağız.

Erken seçim talebiyle imzaları toplayacağız.

Türkiye'de her iki kişiden birinden fazlasının imzasını alıp bu iktidarı alaşağı edeceğiz. Alaşağı edeceğiz!

Bizim hayal ettiğimiz Türkiye'de Cumhurbaşkanı adayları hapiste olmayacak, Ekrem İmamoğlu'nu ve haksız yere tutulan Ümit Özdağ'ı derhal serbest bırakın, hiçbir siyasi partinin genel başkanı hapiste olmayacak, sadece seni başkan yaptırmayacağım dedi diye 8 yıldır içeride tuttuğunuz Selahattin Demirtaş'ı derhal serbest bırakın, çünkü bu meydan Türkiye'ye bir şey öğretiyor; yarın demokraside biz bu meydandaki birçok parti ile rekabet eder, yarışırız, ama adil, mertçe, demokratik bir yarış için, bir Türkiye için yani herkesin sözünü söyleyebilmesi, siyaset yapabilmesi için bugün bu meydanda rengarenkiz, tıpkı gökkuşağı gibi farklı renklerin yan yana durduğu, birbirinin içine ve işine karışmadığı ama doğru bir yerde en güzel görüntüyü verdiği gibi, bugün Maltepe Meydanı ne benimdir ne başkasınındır, gökkuşağı gibi rengarenktir, çok kültürlüdür, çok partilidir, ama bu meydan Türkiye'nin umududur, yarınlarıdır, tek adamın tek korkusudur, bu meydan birbirine düşerse, rekabete düşerse, benim genel başkanım çıksın onunkini yatsın derse, belediye başkanım çıksın diğerininki dursun derse, kayyıma, tutuklamaya, gözaltına, işkenceye, kötü muameleye, açlığa, yoksulluğa, işsizliğe hep beraber isyan etmezse o zaman kötülük kazanır, ama bu meydan bugünkü gibi durdukça, milyonlar oldukça, korkmadıkça, yılmadıkça and olsun ki biz kazanacağız, biz kazanacağız, biz kazanacağız; bu meydandaki tüm görüşleri, yapıları, partileri, mezhepleri, inançları, etnik kökenleri gökkuşağına duyduğumuz saygıyla, Cumhuriyet'in kuruluş değerlerine bağlılığımızla, yarın olan inancımızla yürekten selamlıyorum, hepiniz sağ olun, var olun, yarın hep birlikte bayramlaşacağız, ama ilk büyük bayramlaşmayı bu meydanda yaptık, geçtiğimiz günlerde Saraçhane'den ayrılırken 15 yıllık drone operatörü bir kardeşim gelip drona alkış isteyince ilk kez birilerinin onları fark ettiğini ve aşağıdaki güzel insanların alkışladığını söylemişti, şimdi o dron biraz önce yükseldi, bu tarihi bayramlaşmayı fotoğrafladı, ben yarın önce Trabzon'da sonra Silivri'de ve bayramın ikinci günü yine Silivri'de içeriye koyduklarıyla, öğrencilerimizle, siyasetçilerimizle, belediye başkanlarımızla, sanatçılarımızla sizin adınıza bayramlaşacağım, buradan içeride hepimiz adına yatanlara selam olsun, hep birlikte Türkiye'nin güzel insanlarına, dayanışma gösterenlere, bayramlaşanlara yarına umutla baksınlar diye iyi bayramlar diliyoruz, iyi bayramlar, ve şimdi bugünün anlamıyla ve yarın başlatacağımız büyük kampanya için hep birlikte tekrar edelim: ben milletim, ben milli iradeyim, adayımı bırak, sandığımı getir, adayımı yanımda, sandığı önümde istiyorum, sizin önünüzde hiçbir güç duramayacak, Türkiye'nin en büyük kırılma anında her şeyi göze alıp sokaklara çıkanlara, barikatları aşanlara, meydanlara koşanlara ve yanındakinin hakkını kendi hakkı gibi bilen milyonlara teşekkür ediyorum, iyi bayramlar diliyorum, güle güle gidin ama sakın dinlenmeyin, çünkü bu iktidarı değiştirene kadar durmayacağız, yolunuz açık olsun, kazanmak yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz, kurtuluş yok tek başına, milletin iradesini bir avuç insana teslim etmeyen.

SİYASET 29 Mart 2025 Cumartesi, 14:24

Yorumlar

Öne Çıkanlar

Diğer Haberler

İbrahim Hatipoğlu'ndan Acun Ilıcalı açıklaması!

İbrahim Hatipoğlu'ndan Acun Ilıcalı açıklaması!

Bilecik'te tavuk çiftliğinde yangın!

Bilecik'te tavuk çiftliğinde yangın!

İzmir'deki üniversiteliler tutuklanan arkadaşları için yürüdü

İzmir'deki üniversiteliler tutuklanan arkadaşları için yürüdü

Arda Turan: "Elimizde iyi takım olduğunda nasıl oynadığımızı bu ülkeye gösterdik"

Arda Turan: "Elimizde iyi takım olduğunda nasıl oynadığımızı bu ülkeye gösterdik"

Ümit Özdağ Silivri'de kaldığı hücreyi çizdi

Ümit Özdağ Silivri'de kaldığı hücreyi çizdi

Bursa'da kayıp olarak aranan adamın cesedi parkta bulundu

Bursa'da kayıp olarak aranan adamın cesedi parkta bulundu