
Özgür Özel, AK Parti'ye 'hediyesi'ni açıkladı!
SİYASET, 14 Ağustos 2025 Perşembe, 12:04Genel Başkanımız Özgür Özel, Genel Merkezimizde basın toplantısı düzenliyor. https://t.co/RaScsfCwK5
-- CHP 🇹🇷 (@herkesicinCHP) August 14, 2025
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, dün mitingde yaptığı konuşmada "Yarın, ilan ediyorum, 12'yi bekle. AK Parti'nin kuruluş tarihi hediyen geliyor. Tayyip Bey, yarın 12'yi bekle. Ak Toroslar çetesi çöküyor" ifadelerini kullanarak, çarpıcı bir açıklama yapacağını duyurmuştu.
Özel, Parti Genel Merkezi'nde yaptığı basın toplantısında açıklamalarda bulundu.
Özel'in açıklamaları şöyle:
Demokrasiyi işine gelince binilecek, 31 Mart'tan sonra inilecek bir tren olarak gören; yıllar önce bunu söyleyen ve bu pratiği hayata geçiren seçmeninin yüzüne geçmişte "manşetlerle çarpışıyoruz" deyip, bugün manşetlerle rakiplerine iftira atanların; "vesayet odaklarının karşısındayız" deyip, şimdi yarattıkları vesayet odaklarıyla sivil siyasetin önünü tıkamaya çalışanların; iftira ettirenlerin, hakaret ettirenlerin, ikili hukuk uygulayanların; muhalefete ikili hukuk uygulayanların; eğer kendilerine "öf" denilirse dava açanların, ama öte yandan her türlü saldırıya, hakarete, iftiraya karşı susanların dönemindeyiz.
Bugün bir kuruluş yıl dönümü. Erdemliler Hareketi diye yola çıkıp, bugün kumpasçılar hareketine, iftiracılar hareketine dönen; paçalarından pislik akan, bunu da en çok birbirleri bilen ama bu kara düzeni devam ettirmeye çalışanların dönemindeyiz.
Şimdi, bugün saat 12.00 itibarıyla bir kesit; bundan öncesiyle bundan sonrası elbette farklı olacak ama burası bir kesit. AK Parti iktidarının savruluşunun ve tükenişinin önemli kilometre taşlarından biri.
Şüphesiz, AK Parti'nin iktidarı bugün bitmiyor; ama başlamış olan tükeniş, savruluş ve yok oluş sürecinde önemli bir kilometre taşını geride bırakmaya geldik. Kısaca değinerek ve hatırlatarak geçmemiz gereken önemli bir sürecin içindeyiz.
19 Mart darbesinin üzerinden 148 gün geçti. 19 Mart darbesini yapacak olanlar, geçen sene 9 Ekim'de siyasi bir makam olan bakan yardımcılığından, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gibi çok önemli, kritik, tarafsız, korkusuz ve bağlantısız olunması gereken bir makama atadılar.
Önceki için "Bu beceremedi, bu çocuk becerir" diye yollandı kendisi. Önceki başsavcının "Ben bu dediklerinizi yapamam, ben hukukun dışına çıkamam" itirazlarından sonra, geçmişte her denileni yapan, hep hukukun dışına çıkan; bir seyyar giyotin gibi mahkeme mahkeme gezdirilip istenilen kararları hızlıca veren kişi, Selahattin Demirtaş'ı içeri atan, Canan Kaftancıoğlu'na yasak getiren ve Grup Yorum davasına giren; baştan aşağı siyasallaşmış, sıkıntılı siyasi kararlar vermiş olan kişi, ödüllendirilmek için İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı gibi kritik bir makama getirildi.
O günden sonra bu süreç başladı. Biz, yürümekte olan süreci, geleceğin yönetimine, geleceğin cumhurbaşkanına darbe girişimi olarak, 19 Mart'tan 1 ay önce nitelendirmiştik zaten.
Ekrem İmamoğlu'nun 20 yıl önce daire sattıklarını araştırmaya başladılar: "Açıktan para verdiniz mi?" 20 yıl önce, bu ülkede bir daire satılır; tapuda bir değeri vardır, bir de açıktan verilir. Onun peşine düşüp, İmamoğlu'nun açıktan aldığı parayı koyduğu bankayı bulup, ona başka anlamlar yüklemeye ve hesap etmeye çalışan kadar küçülmüş birileri vardı.
Belediye başkanlarımızın ailelerinin, eşlerinin, çevrelerinin tamamına akıl alabilecek en haksız saldırılar ve en haksız zorlamalarla yürütecekleri fevkalade utanç verici bir süreci o günlerde başlattılar.
19 Mart günü darbenin bildirisi yayınlandı. Bildirinin ana manşeti şuydu: Ekrem İmamoğlu 560 milyar lira yolsuzluk yaptı; bu paralar ele geçirildi ve gözaltına alındı; tutuklanmak üzere mahkeme önüne çıkacak.
O günden sonra, "bulduk" dedikleri dev kasalar... "Vinçlerle kasaları yerleştirmişler" dedikleri... Ne vinç var, ne kasa var, ne para var. Bir kör delik kuruş yok.
560 milyar dedikleri paranın, 6 yıldır yönettiğimiz İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin 6 yıllık bütçesinden 70 milyar fazla olduğu ortaya çıktı. Personele dağıtılan bütün parayı, çalışan dökülen bütün hasılatı, yakılan bütün ışıkları çalsan bile, yine bu para etmiyor. Bir tek lirasını ispatlayamadılar.
Bu kadar büyük yalanlarla uğraşarak geldiğimiz süreçte, bakın bugün neye geliyoruz.
Boş dosyayı doldurmak için, önce gizli tanıklara ağaç isimleri verdiler: meşeler, ladinler, çınarlar... O gizli tanıklar bir şeyler söyledi ama AİHM ve AYM kararları diyor ki, gizli tanığın dediğini somut delille destekleyeceksin. Bunları oraya yollayanlar, "Gidin bakın, elinizle koymuş gibi bulacaksınız" demiş. Kişi kendinden bilir işi.
Bu iş, iyapan müteahhitlerden "Bunlar bunu, bunu, bunu istemiştir; buralara da koymuştur" diyerek yürütüldü. Ladinlere, çınarlara, meşelere iftirayı attırdılar; bir tane somut delil bulamadılar. Bulsa yetecekti: Ladin dediği yerde kasa çıksaydı, parası çıksaydı, yolsuzluk çıksaydı... Ama yok, yok, yok.
Sonra iş, yeni bir mekanizmaya geldi: Herkese bir kişiye bir avukat zorunluluğu. Yasal değil, yasak; ama öyle ki Neden? Haber gelmesin, gitmesin?
İftirayı at-kurtul mekanizması. Kimine "duydum" dedirtildi, yüzlerce itiraf beyanı var. Ama çoğu yok; "duydum sanıyorum" dediler, galiba bunlarla yaptılar, yaptılar... Her önüne gelen bir başkasına iftira attırdı. Öyle bir noktaya geldi ki, iş itiraf için çağırdıkları kişiyi çağırdıkları anda eşini de gözaltına aldılar. Eş gözaltında, akşam "Birlikte olursunuz inşallah" dediler; ya Silivri'de ya kendi evinizde.
Şimdi öyle bir çorap söküğü başlayacak ki, bu itiraflardan, itirafnamelerden öyle bir yere gelecek ki, bu iş, bu itirafları yapanların esas nasıl iftira atmaya zorlandıklarını anlatacakları bir noktaya gelecek. Dünyanın en büyük organize kötülük hareketi çökecek; bunun dünya çapında izlencecek filmleri olacak.
Yeter ki, bu gösterilen cesaretler gösterilmeye devam etsin. Bir de burada saat 17.00, sandıklar kapandı, kabus bitti diyebilelim. Devletin bütün imkânlarını elinde tutanların ne kadar kötüleşebildiklerini görmek açısından fevkalade önemli bir noktadayız.
Öyle bir pervasızlıkla karşı karşıyayız ki... Birazcık kafaları bozulunca, birazcık onlarla uğraşınca, bir tane beyaz Toros koyup karşısına geçip fotoğraf çektirip bizi tehdit edebilen... Erdoğan'ın "Bu ülke beyaz Toroslardan çok çekti" dediği gün, beyaz Toros paylaşabilen bir pervasızlık ve gözü dönmüşlükle karşı karşıyayız.
90'ların JİTEM'cileri böyle cesurdu, güya ve böyle küstahtı; şimdi Erdoğan'ın Çağlayan'daki Ak Torosçuları bu noktaya gelmiş durumda. Öyle bir noktaya geldik ki, bu çeteyle ilgili elimizdeki bütün bilgileri derledik; 15 gün önce HSK'ya başvurduk. Ben bunları örneğin Meclis Başkanımıza biraz anlattım, "Siz hukukçusunuz, bunlar olur mu?" dedim. İşte Numan Kurtulmuş'un yüzü inkar edecek hâlde değildi; "Bunlar varsa, öl ki ölem" dedi.
Bunları anlattığımızda yüzlerindeki ifade çok vahimdi.
Tüm Çağlayan bilmiyorsa, tüm yargı bilmiyorsa; yüksek yargıdan şu anda beni Yargıtay binasından, Danıştay binasından, Uyuşmazlık Mahkemesinden, Anayasa Mahkemesinden izleyenler bilmiyorsa; AK Partililer bilmiyorsa... Türkiye'de yargıda parayla, pulla olan işler var, borsalar var; karar ona göre, buna göre, avukatına göre çıkıyor.
Yalansa buna inanmıyorsanız, bundan şüphelenmiyorsanız, ben namussuzum, ben şerefsizim; ama hepiniz biliyorsunuz ki var. Bunlar çeteleşti. Bunlar Çağlayan'da... Borsa diye bir şey var, çok yönlü borsa var; İBB'nin ayrı borsası var, borsa içinde borsa var. Çağlayan'da onlarca borsa var; uyuşturucu ticaretinin bile mücadelesinde bambaşka bir borsa var. Onun bile işini bitirebilen bir avukatı var, onun bile gidilebilen bir savcısı var.
Tuz kokmadı, balçık oldu; su, lağım patladı.
Geçen hafta İBB borsasının önemli bir boyutunu önce biz deşifre ettik. Biz deşifre ettiğimizde, hemen nereden biliyorlarsa o eve gittiler. Birini arıyorlar, o evdeki aradıkları kişiyi bulamadılar; annesini götürdüler.
Savcı demiş ki: "Evde yoksa, yakınlarından birini alın, gelin." Avukatı yok; yanında avukatı gelince biraz sert çıkınca anneyi saldılar. Evlat kendi ilçesinden, ilçeden merkeze, merkezden emniyete ayağıyla gitti. Tutuldu, bir buçuk günde İstanbul'a getirdiler. Vatan Emniyet'te tutuldular, hakim karşısına çıkardılar.
İnat ettik, bekledik; eldeki belgeleri HSK'ya vermedik ki, bunlar oraya söyleyip ona göre muamele etmesinler. O işlemler bitti, gittik HSK'ya başvurumuzu yaptık; ayrıca çapımızı yaptık, bir kez daha yapıyoruz.
Şimdi buradan iddia ediyorum, hatta biliyorum ki... İBB soruşturması, İBB devasa bir yapı, 90 bin kişi çalışıyor. Avrupa'da bir devlet olur. İBB'den, burayla çalışan müteahhitlerin önemli bir kısmına gözaltı yapıyorlar, içeri koyuyorlar; sonra itirafçı yapıyorlar. "Duydum, galiba, bilmem ne..." çıkıyor.
Bu müteahhitlerin başına gelenler, yani doğru avukatın ona gitmesi, nasıl ifade vereceğini söylemesi ve bunu verirsen serbest kalacaksın meselesi, kulağa normal bir şey gibi gelmeye başladı.
Soruşturma gizli; yani savcı eve gittiğinde, o evde ne bulduğunu tabii Sabah'a, Yeni Şafak'a veriyor. Ama aslında, memleket hukuk devleti olsa, o Yeni Şafak'a verilmesine soruşturma açılıp, "Gizlilik olan soruşturmada sen bunlara nasıl ulaştın?" diye sorulurdu. Bu savcı bulunur; o savcıdan önce kurtulup sonra adaletin peşine düşülmesi lazım.
Geçen hafta yaşananlardan sonra, Yener Toruner, İBB soruşturmasında tutuklu olan kişi Mehmet Yıldırım'la konuşmuş. Kendisini de görmüş, onunla konuşmuş; kızının düğünüyle ilgili konuşmuş. Düğünü iptal ettiler, "O düğün yapılabilir, düğüne kadar çıkabilirsin" demiş. Oğlu İBB'de çalışıyormuş; savcı da bunu biliyor, "Oğlanı da alırız, oğlana da yazık olacak" demiş.
Ayrıca, "Gel, bu işi halledelim; güzelce imzanı at, şunları söyle" demiş. Kişi, "Bunu yapamam, bunu yapamam" deyince, savcı, "Korkma yav, savcı beyin de haberi var; ben bunu dersem adam beni başka bir şeyden mesul tutar" deyince, konuştu ve "Bundan başka konulara girmeyecek" demiş.
Bunların hepsini Sayın Yener Toruner, bir suç duyurusu olarak satır satır yazarak verdi; biz de bunu HSK'ya verdik.
Sadece savcının bilmesi gereken bir şeyi avukat bilince, Yener Toruner'e gidiyor. Ve sen, Fatih Keleş'e... Konuşturamadıkları Fatih Keleş'e konuşturmak için evladını, bütün ailesini hapse attıkları, kendisini kandırıp iki de bir çağırıp avukatsız konuştukları Fatih Keleş'e...
Diyorlar ki Yener Toruner'e: "Ya, sadece şunu de bari: Fatih Keleş'in kardeşine sarı bir zarfta küçük bir para verdim, 15 bin dolar falan... Bunu söyle bari, bu büyük bir şey değil." Adamın evinde sarı bir zarfın içinde 15 bin dolar bulunmuş, tutanağa geçirilmiş.
15 bin dolar gibi bir para... Arama günü kaç ay önce? Onu, bugünkü iftiracıya, "Bunu sen verdin" diye söyle diyorlar. İlişki kuracak ki iddianame yazsın. En ufakından ne yapmaya çalıştıklarını, bu sistemi bir anlayalım: Savcıların elindeki, suç olmayan arama tutanaklarına geriye dönük ilişkilendirme... Bütün meseleyi bunun üzerine kurmaya çalışıyorlar.
Sayın Yener Toruner, kendisine yapılan baskıyı, şantajı, teklifi her şeyi deşifre eden açıklamalarda bulundu. Ayrıca, kendisine savcının sesinin duyurulduğunu, yakınlarıyla konuşurken savcıyla konuşturulduğunu söyledi. Yani bir tane... Ya bir tane, şu Adalet Bakanı oturduğu yerden bir harekete geçse... O telefon, belli mekan, belli konuşma; al savcıyı içeriye, yüzleştir... Onunla tıkır tıkır çözülür bu iş. Ama savcıları oraya yollayan, ekremde olmayan suçu uydurmaya, olmayan çeteyi uydurmaya gittiği için, özel yetkili savcı olduğu için böyle yapmış.
'HEDİYE'Yİ AÇIKLADI
Şimdi geldik AK Parti'nin doğum günü hediyesine. Bu AK Toroslar çetesinin irtibat içinde olduğu bir avukat arkadaş, İBB soruşturmasındaki tutuklu iş insanı Murat Kapki'ye gider. Murat Kapki dediğiniz kişi, İBB AKP'deyken de çok iş yapan, çeşitli kamu kurumlarına iş yapan, çok büyük bir şirketin sahiplerinden biridir. Defalarca itirafçılığa zorlanmış, etkin pişmanlık ifadeleri de vermiş; ama kendisinden istenen ifadeyi vermediği için gerçek dışı beyan vermediği için içeride tutulmuş biridir.
Bu kişiye, bugün kuruluşunu kutladığımız Adalet ve Kalkınma Partisi'nin MKYK üyeliği dahil çok sayıda görev yapmış Mücahit Birinci denen arkadaş gider. Bu giden arkadaş, Murat Kapki ile konuşur ve 31 Temmuz 2025 günü, Murat Kapki'ye bir buçuk sayfalık bir ifade tutanağını koyar: "Bunu imzalayacaksın, üstüne de iki milyon dolar vereceksin, buradan tıpış tıpış çıkıp gideceksin. Olmayan bir buluşmayı olmuş gibi söyle, çeşitli kişilerin isimlerini geçirecek, çeşitli olaylarla bunları ilişkilendireceksin."
Hatta Kapki, "Ben kimseye iftira atmam" deyince Mücahit Birinci, "Makyevelist düşün: Bak, CHP iyiye gidiyor. O gün mahkemede dersin ki, ben bunu kendimi kurtarmak için söyledim. CHP yanlısı bir ifade verir, CHP'nin gazabından kendini kurtarırsın. Her gece Fuat Uğur, Cem Küçük, Nedim Şener hakkımda konuşuyorlar, sürekli. Ben de bunları söylersem nasıl olacak? Merak etme, hepsini halledeceğim, ben senin medyadaki elin, ayağın, teminatın olacağım" diyebiliyor.
Çağlayan'daki çetenin kontrolünde olmayan avukatları, savcıları, hakimleri baskılamak için diyorlar ki: "Şöyle bir ifade vereceksin." Avukat Mehmet Pehlivan'ın bütün Çağlayan'ı eline aldığını, İBB soruşturmasından tutuklu olan Ekrem Başkan'ın avukatı sana söylediğini söyleyeceksin diyor.
Devamında, dünya kadar iddia ile... Öyle bir ifade ki, basında da kullanılmak üzere... Fevkalade riskli; gazetecilere hakaret eden Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir türlü beceremedikleri kurultayıyla ilgili bir hamle yapan Fatih Keleş'i, bir türlü yapamadıkları Fatih Keleş iftirasını oturtan Ekrem Başkan'a, Murat Ongun'a dokunan bir ifadeyi vermesi karşılığında iki milyon dolar da verileceğini söylüyorlar.
Gıdı gıdı yapıyorlar, suçlayanın canını okuyorlar. Geçen sefer benden para isteyen, beni tehdit eden, beni savcıyla konuşturuan dediğin avukata kaç sen bakalım Serik'te yakalıyorlar Kaş'tan Meis'e, Yunan Adası'na kaçacak güya. O da gidiyor, telefonu bırakıyor, başkasının arabasına atlıyor kaçarken eliyle koymuş gibi yakalatıyorlar. Niye? Avukat suçlu biz peşindeyiz.
Öyle olsa, öyle olsa, sen o avukatı alıp getirdiğinde suçu da 5 yıldan 7,5 yıla kadar, üst sınırı 5 yıl avukat olursa 7,5 yılken. Hukuk Fakültesi'nde öğrencinin yapmayacağı hatayı kendi kendine yazarak. Bu cezanın kendisi diyor, tutuklama yasağındadır. Ha! 4 yıl üst sınırı olan şeyden Mehmet Pehlivan tutuklu ve Mehmet Pehlivan el sallayarak geliyor biliyorsunuz adliyeye. Telefonla çağırıyorlar, gülerek el sallayarak geliyor, üst sınırı 4 yıl, o savcı tutukluyor onu. Buna 7,5 yıl üst sınırı, tutuklama yasağına girer diyor. Tutuklama yasağının üst sınırı 2 yıl arkadaşlar. Sen normalde bir tanesi ayağıyla geleni tutukluyor, öbürü Yunan Adası'na kaçarken yakalıyor, tutuklamıyor. Bunkinde kaçma şüphesi var ayağınla gelende. Yunan Adası'na doğru giden de kaçma şüphesi yok. Tutuklama yasağı var, evde otursun.
Sen bundan şirket olmasan, ekip olmasan, bunu içeri koyduğunda bu "ne yapıyorsunuz lan" deyip sizin ipliğinizi pazara çıkaracak olmasa, sen buna ev hapsi verir misin? Sen onu kaçarken yakalasan tutuklamaz mısın? Bu Türkiye'de ayağıyla giden herkesi tutuklayanlar Yunanistan'a kaçarken yakalandığını yazdıkları adama nasıl tutuklamıyorlar? İki yıl, 7,5 yıl nasıl diyorlar? 7,5 yılın altında dünya kadar Silivri boşalır.
Şimdi birazdan size dağıtılacak Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığı'na. Kapatılanlar Murat Kapki'nin TC'si, Mücahit Birinci'nin TC'si, avukatın sicili dışında bir şey kapatmadık arkadaşlar. Hepsi sisteme yüklü, hepsi resmi. Birazdan bunu aldığınızda, biraz önce özetlediğim şeyi şu netlikte göreceksiniz. Ve talep şudur burada. Diyor ki, "Şüpheli, gazeteci Barış Terkoğlu'na, İBB dosyasında Murat Kapki'nin avukatlığını yapıyorum şeklinde beyan vermiştir. Oysa soruşturma dosyasında müdafi sıfatıyla herhangi görev yapmamıştır." Yetkiyi almış, bunu teklif etmiş, yapmam deyince görevden azledilmiş. Ama koşuyor Barış Terkoğlu'na bunu söylüyor. Niye? Biliyor ki bu yaptığı bir gün çıkınca "ben onun avukatlığını yapıyordum" diyor. Oysaki, bakın okuyacağım bu teklifi götürüyor. "Şüphelinin atılı suçu işlediğinin tespiti bakımından" diyor avukat, "ilgili cezaevine müzekkere yazılarak ziyaret kayıtları ve kamera görüntülerinin..." Bir sayfa 6 satır dedi ya. Bir sayfa 6 satırlık şey, kamera orada. Bir sayfa 6 satırlık Mücahit'in koyduğu kağıt burada. İşlerine geldi mi o kamera kayıtlarını böyle büyütüyorlar ya, döküm yapıyorlar ya, FETÖ dosyalarında o kamera kayıtlarından, ses kayıtlarından neler neler yaptılar ya. Hadi bakalım diyoruz. Böyle okurken bunu böyle, Mücahit Birinci'nin getirdiği kağıt kamerada ya.
Ben Murat Kapki. Tekirdağ 1 nolu cezaevinde tutukluyum. 31 Temmuz 2025 tarihinde avukat Mücahit Birinci ziyaretime geldi. Kendisi bana daha önce haber yollayıp "bana vekalet çıkarırsa onun işini ben hallederim" demişti. Yanıma geldiğinde bana 1,5 sayfalık bir ifade tutanağını önüme koydu. Bunu imzalayıp ifadede geçen tamamı yalan ve kurgu olan şeyleri söylemem halinde, buradan seni çıkartırım dedi. Ayrıca bu iş için benden 2 milyon Amerikan doları para istedi. Getirdiği ifadeyi okuduktan sonra ben kimseye bu şekilde iftira atmam, atmam dedim. Kendini bana bir hafta teslim edeceksin, hiçbir soru sormayacaksın, Makyavelist düşün, çıkmak için her şey mubahtır dedi. Kendisiyle olan görüşmenin detayları ikinci sayfadadır.
Bir, sözde Murat Ongun ile bir otelde buluşmuşuz. Bu buluşmada yine sözde Hüseyin Köksal, Emrah Bağdatlı, Fatih Keleş'in de olduğunu ve konunun alınan ihaleler ve kazanımları hakkında konuşmamız olduğunu söyleyecekmişim. Murat Ongun bize "bu ihaleler çok iyi oldu, bayağı para toplayabildik. Bu paraları Ekrem İmamoğlu'nun siyasi propagandası ve CHP Genel Kurulunda kullanacaklarını bize söylemiş." CHP Genel Kurulu, bizim kurultayımızı kayyum atamak için her taklayı atıp yapamadıkları, delil bulamadıkları kurultay için, AK Parti'nin MKYK üyeliği yapmış, her kademede görev yapan, sarayda her kapıya tıngır tıngır girip çıkan, Çağlayan Adliyesi'nde 7. katın otomatik geçiş sistemlisi, geçende bir başka avukat meselesinde Akın Gürlek'i savunmak için AK Parti'nin diğer kanatlarına en sert saldıran Mücahit Birinci'nin ilk nefesi. "Çok para topladık, Ekrem İmamoğlu'nun kampanyası ve CHP kurultayı."
İki, Murat Ongun sözde reklam ihaleleri ve diğer ihalelerden gelen paranın nasıl kullanıldığından Özgür Özel'in bizzat haberinin olduğunu, yine sözde Hüseyin Köksal ve Emrah Bağdatlı'ya anlatmış, ben de bunu Hüseyin Köksal'dan duymuşum. Üç, sözde Murat Ongun ile Fatih Keleş kendi aralarında konuşuyormuş, benim de kulağıma gelmiş. Konu Roma gezisi ve gazetecilermiş. Murat Ongun, Fatih Keleş'e "Bu Roma gezisi iyi oldu, hem hesaplarımızı şişirdik hem de gazetecileri nemalandırdık" demiş. Murat Ongun, Ekrem İmamoğlu'na Roma'da hesapları şişirdik ve gazetecilere para verdik, artık hepsi bizden demiş. Sözde İmamoğlu da "İyi yaptınız." Özür diliyorum arkadaşlar, bu savcının terbiyesizliğidir. "İyi yaptınız, zaten hepsi aç köpek, ara sıra hepsini doyurun" demiş. Buradan iddia edip ispat edemedikleri Roma gezisini, Murat Ongun üzerinden İmamoğlu'na yakın medya örgütlenmesini ve İmamoğlu'nun ağzından gazetecilere nefret uyandıracak bir ifadeyi verdirmeye çalışıyor.
Sözde Murat Ongun savcılığın bir soruşturma açtığı öğrenildiğinde avukat Mehmet Pehlivan o işleri çözer zaten, Çağlayan'ın yarısı savcı ve hakimler onun elinde demiş. Ben de bunu duymuşum. Bana getirdiği kağıttan bunlar yazıyordu. İlk sayfası tam doluydu, ikinci sayfası beş ya da altı satırdı. Ben böyle bir ifade vermediği, kabul etmediğimi, kimseye bu şekilde iftira atmayacağımı söyledim. O da bana "Ben sana Makyavelist düşün diyorum. Yarın öbür gün baktın CHP iyi gidiyor, sen de mahkemede ben bunları çıkmak için söyledim dersin. Ben de zaten senin tüm medyadaki elin ayağın olacağım, bu işi hallederiz" dedim. Ben ona, "Fuat Uğur, Cem Küçük ve Nedim Şener devamlı benim hakkımda yalan dolan yazılar yazıyor ve konuşuyorlar" dedim. O da "Hepsi bende, sen merak etme, hepsini ben halledeceğim" dedi. Tüm bunların üzerine kesinlikle böyle bir ifade vermeyeceğimi söyledim. Benden hem böyle bir ifade vermemi hem de 2 milyon Amerikan doları vereceğim dediğimde, bana "bu işler böyledir" dedi. Ben kabul etmiyorum dediğimde ayağa kalktı. Elimi sıktı, kapıya gitti. Sonra ben son olarak bunları söylemezsem çıkamıyor muyum yani dediğimde "senin tercihin bu yönde oldu" dedi. Beni dışarıya çıkarmak vaadiyle yalan ifade vermeye yönlendirme işi hakkında şikayetçiyim diyor. Avukatımın yapacağı başvuru diyor. Avukat da o başvuruyu yaptı.
Şimdi bu güya, ben bilmem kendisinin siyasi görüşünü, AK Partili bir müteahhit dedikleri, AK Parti, İBB AK Parti'deyken çok yoğun çalışan, yeni dönemde de çalışan birine "Sen bunları yapmışsındır" diye içeri alınan birine şimdi "Ver şu kadar parayı, bunları bunları bunları söyle, çık" diyorlar. Bunun bu, bakın buzdağının görünen yüzü değil, görünen yüzünün tepesindeki toplu iğnesinden bahsediyoruz. Biri burada, biri burada, ikisi yolda.
Bir güvence verecek, devlet bir güvence verecek. Bu savcıları görevden alacak, en güvendiği ama gerçekten partili değil, Ekrem Başkan'a saldırı odaklı değil, adalet odaklı bir savcı, başsavcı ve başsavcılar görevlendirecek. Pause'a basacağız. O savcılar, bu ifade verenlerin hepsine bir tür ifade verecek. Diyecek ki "Doğruyu anlat, devletin güvencesi altındasın." İçerden çıkanların tamamının, bakın nasıl, "duymuştum, falan filan" iftiralarla önemli bir kısmının önemli paraları bu avukatlara, filanca yerlerde verdikleri... Böyle 2 milyon dolar, 4 milyon dolar. Bunların hepsi Türkiye'nin en zengin, bakanlıklarla da çalışan, içeri aldılar da suçüstü yaptık ya, Teknofest'i yapan adam. Türkiye yüzyılının bilmem nesi. Bunun gibi tarzda, yok Türkiye'nin dünya kadar bilbordunu yapanları, Türkiye'deki bütün ihalelere giren beş asfalt firması var o güçte. O firmalar, beton firmaları, bunlar her yerle çalışıyorlar, çok güçlüler. AK Parti döneminin getirdiği işi dışarı yaptırma geleneğinin güçlendirdiği büyük sermaye. Dışarı çıkanlardan at iftira kurtul, at iftira kurtul. Parası olandan parayı ver öyle kurtul.
Bir de işin görünmeyen başka bir buzdağı var, o tamamen suyun altında gömük. Allah'ın izniyle onu da çıkaracağız. Bu iş sana geliyor. Yakında savcı seni alacak. Bak geçmişte İBB'den ya da CHP'li 26 belediyeden birinden, Türkiye'deki CHP'li 400 belediyeden birinden iş almışın. Aynı bunlar gibi olacaksın. Savcı yakınım, bu işi sulh içinde halledelim. Arada telefon konuşmaları, avukat arkadaş iyidir, sizi de tanıyor, size kefil. Biz de namusunuza inandık, sizi meşgul etmeyeceğiz, dediği gibi olsun diyorlar. Bu kulak şunu duydu arkadaşlar, bu kulak şunu duydu. Diyor ki, "Düğün ne oldu?" Savcı alıyor telefonu. "Düğün ne oldu?" "İptal ettik." "Ne gerek var, yapılır düğün. Almanya'dan düğün için size para gelmedi mi?" "Yok abi, bizim parayla pulla işimiz olmaz." Cevabın temizliğine bak. Şeytanın gizli ifadesi var. "Düğünde para lazım. Para gelirse düğün olur." Baba içeride diye düğün iptal ediliyor ya. "Size Almanya'dan," babasının patronundan, "para gelmedi mi düğün için? Lazım olur." O diyor ki "Yok abi, bizim paramız var, kimseden paraya pula ihtiyacımız yok." Saf çocuk. Öbürü diyor ki "Yok yok, düğün dediğin parayla olur. Düğün, para gelirse düğün olur."
Böyle bir kötülükle iç içeyiz. Bunların şu kişi, Türkiye'nin en zengin iş adamlarından birisi. Belli ki bu iftiraları attığında yarın öbür gün gerçekten hukuk hayata geçtiğinde başına neler gelebileceğini ya da başını yastığa koyduğunda, ömründe haberi yok Roma gezisinden, CHP'nin kurultayından. Mücahit Birinci gibi bir adam dört tane özel görevi almış, AK Parti adına siyasi operasyon yapıyor Tekirdağ'da. Çünkü bunu yaparsa, bu ifade verirse yarın yazmayacak mısın Sabah gazetesi, yazmayacak mısın Yeni Şafak? A Haber bu kadar kırmızı ekranı bölüp de koymayacak mısın "CHP kurultayına verilen paralar Murat Kapki'nin ifadesinde çıktı" diye? Adam diyor "iftira atmam, iftira." Aylardır bunlarla uğraşıyorsunuz. Çok net söylüyorum, dünya kadar şirkete "sana da geliriz" diye çöküyorlar. Dünya kadar şirketi aldılar, adamın 60 yıllık şirketine el koydular. İstediği para 60 yıllık şirket, dedesinin, babasının emeği var. Ver 2 milyon dolar, çık dışarıya, al şirketi geri. Bunun borsasını kurdular.
Şimdi buradan, buradan Adalet Bakanı'na Yılmaz Tunç'a diyorum, tarihi bir noktadasın, tarihi. Partinin kurulduğu günde. HSK'yı olağanüstü toplantıya çağıracaksın. Oradan gerçekten doğru, hepimizin de rızasını alabilecek soruşturmayı yapacak birilerini görevlendirip şeffaf, hepimizin "oldu bu soruşturma" diyeceği bir soruşturmayla herkese güvenceyi vereceksin. Bu çete çökecek. O bulunamayan ama aslında başka yerlerden temin edilen paralar bulunacak. Ondan sonra bu dosya yeni baştan tıkır tıkır görülecek. Sayın Bahçeli'nin uzadı, tavsadı, hadi dediği... Hadi diyor da yapabilirler mi? İddianame yazılamaz durumda arkadaşlar. O kadar çok iftira attırdılar ki iplikleri birbirlerine bağlayamıyorlar. Bağlayabilmek için böyle maymunluklara ihtiyaç var. Böyle maymunluklara ihtiyaç var.
Önce gizli tanık müessesesi delille desteklenememekten çöktü. Var mı şimdi Çınar'ın? Var mı şimdi Gladi'nin söylediklerini konuşan? Var mı yandaş medyada var mı? Var mı o ilk gün konuşulanlar? Hepsinden geri çekildiler. Neden? Hepsi yalan çıktı, hepsi çürüdü. Ne demiş gizli tanık? "Ekrem İmamoğlu'nun arabaları bilmem nerede otoparkta." Vır! Sonra ne olmuş? MHP'nin çıkmış. Çökmüş mü? Onlardan bir şey kalmadı. Şimdi bunlar. Şimdi etkin pişmanlık müessesesi çökmüştür, çürümüştür. Buradan uyarıyorum. Etkin pişmanlıktan yararlanıp ne sebeple olursa olsun böyle iftira atmış olanlar, hiç değilse kendi avukatınızı çağırın, olayları yazdırın. Bir noter vasıtasıyla bugün tarihiyle tutanak altına alıp kapalı zarflatın. Günü geldiğinde makbul itiraf sayacağız. Günü geldiğinde makbul itiraf sayacağız. Bu pisliklere karşı korkup da para verenlere, iftira atanlara, meseleyi anlatan el yazınızda bir yazıyı avukatınızla notere götürüp kapalı zarflatın. Makbul itiraf ve makbul şekilde devletle işbirliği sayacağız. Yeter ki bu çetenin pisliklerine ortak olmayın. Eğer bunu yapmazsanız günü geldiğinde bundan siz de sorumlu olacaksınız.
Bütün kendisine böyle teklifler bulunup reddeden namuslu insanları, Sayın Kapki gibi, Sayın Yener Yıldırım gibi avukatlarıyla suç duyurusunda bulunmaya, kendisine bundan sonra baskı gelecek olan, böyle teklif gelecek olan herkesi derhal bu avukatları cezaevi yönetimine şikayet etmeye, haklarında suç duyurusunda bulunmaya çağırıyorum. Savcılar avukat tutamaz. Savcı kendi savcıdır. Bir avukat eliyle manipülasyon yapamaz, iftira attıramaz, kimseyi kullanamaz. Savcıya iletilmek üzere kimseden milyonlarca dolar para talep edilemez. Bu vıcık vıcık ilişkiler yüzünden. Yaptığımız HSK başvurusunda var. Gözaltında, ev hapsinde tutulan avukat diyor ki savcıya "Pazartesi şunu getireceğim abi." Böyle yapmış. "Salı günü bu itiraf yapıyor abi." Böyle yapmış. Oraya "Çok yoğunum, perşembe cumaya." "Pazartesi salı getir" demiş öbürlerini. Bakıyorsun o tarihte bu da olmuş, bu da olmuş. Yani şimdi adam onu yazışmışın da Photoshop'la yapmamış yani. Photoshop'la yapıp da sen nasıl bu yaptığın işi o gün gerçekten yapmışın? Böyle dediğin adam gelmiş, ifadesini almışın, salmışın.
Lağım patlamıştır. Bundan sonra bu düzeni sürdürmeye çalıştıkça içinde tepinen herkesin yüzüne bu pislik bulaşacaktır. Tayyip Erdoğan'a bir şey diyemiyorum. Adalet Bakanı'na büyük ihtimalle bakanlığına mal olacak şu tarihi adımı atmaya davet ediyorum. Bir yetkili savcı pause'a basacak veya bir kurul. Bu dosyanın buraya kadarki tüm aşamalarını bir soracak, gerçek ortaya çıkacak, sonra devam edeceğiz. Bunu neden yapamaz biliyor musunuz? Bunun da cevabı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen bu tek adam rejiminde. O savcıyı da oraya yollayan Erdoğan, o bakanı da atayan Erdoğan. Bugün bizim adaletini beklediğimiz bakanı atayan Erdoğan, o savcıyı "Bunlar beceremedi, git Ekrem'in defterini dür" diye İstanbul'a yolladı. Gece 1.30'da ilk çalışta, bakın, AK Partililer söylüyor, hepiniz dinliyorsunuz. "Akın Gürlek Erdoğan ilişkisi bambaşkadır. Erdoğan'ın telefonu ilk çalışta açılır, gece 1.30'da da olsa" diyor. İstanbul'da eski Atatürk Havalimanı'nda Erdoğan indiğinde karşılayan Akın Gürlek, dışarıda Cumhurbaşkanı yardımcıları, bakanlar, askerler, bilmem ne varken içeri girip pısır pısır pısır bunları söyleyip onayını almıyor mu Erdoğan'dan? Bilmeyen mi var? Yok deyin. Akın Gürlek geldiğinde direkt Cumhurbaşkanının yanına, "Biz Cumhurbaşkanına bir şey diyemiyoruz ki, paldır küldür hiçbir prosedür olmadan yanına gidiyor, bilmem ne yapıyor. 'He' dedi mi gidiyor bunu yapıyor" diyen siz değil misiniz?
Erdemliler Hareketi, Erdemliler Hareketi diye çıkılan yolda gelinen noktaya bakın. Bunların, bunların yüz kat fazlası ortaya dökülecek. Ama gün bugündür ki bu bir kırılma günüdür. AK Parti'nin meselenin kurumsal olarak içinde olduğu, televizyonlarda AK Parti'yi en çok savunan, organize algı hareketlerinin tam içinde olan, bir ayağı sarayda, bir ayağı Çağlayan'da olan, AK Parti'nin her kademe yöneticisi, babası, ideoloğu olan kelli felli Atatürk düşmanı bu işleri yapıyor gidiyor. Geçtiğimiz günlerde de Silivri'de geziyordu, bu dosyadan etkin pişmanlık aramak için.
Biz bu vakitten sonra mücadeleye devam edeceğiz. Şunu bilin, birçok, bu savcılar biz böyle diyoruz kızıyor ya, ifade tutanaklarına şöyle şeyler yazdırıyorlar. "Kulağımla duydum, filanca demiş ki Özgür Özel hakkında" deyip sinkaflı bir küfür. Edemediği küfrü tutanağa yazdırıyor. Gittim, ziyaret ediyorum. "Ya Özgür Bey çok özür dilerim," nasıl yeminler ediyor. Dedim neden takıldın sen böyle, ne demişsin ki sen bana? "Yav" dedi, "bir itirafçıya dediler ki Fatih Keleş, Özgür Özel hakkında 'bip' diye küfür ediyor." Ben ömrümde kimseye... Dedim yav bilmiyor muyum? Savcı edemediği küfrü yaparken oraya yaptırıyor. Ekrem İmamoğlu'na, bana, arkadaşlarımıza... Böyle bir basitlik, böyle bir çukurla karşı karşıyayız. Bu kadar pislik akarken, ben dün Aydın Büyükşehir Belediyesi, dünya kadar arkadaşımız... Dünya kadar arkadaşımıza haksız, hukuksuz cezaevi. Kiminin çocuğu 15 yaşında Adana'da kendisi Silivri'de. Kiminin çocuğu 86 yaşında annesiyle birlikte evinde kendisi Düzce'de. Kiminin çocuğu annesi, babasıyla 78 yaşında tek başına kendisi Silivri'de. Öbürüne çocuk var mı var, e nasıl ayrı kalacağım, hadi sana iyi yolculuklar. Ertesi gün zınk Afyon'a. Oğlu 7 saat arabayla gider, "bilgisayar hatası, geri gidin, haftaya gelin" derler. 50 kişilik koğuşlara yollandı, tek kişilik odalarda kalan arkadaşlarımız her türlü farklı suçtan olan kişilerle birlikte sırf zulüm olsun diye... O gittikleri koğuşlarda bile vicdan harekete geçmiş durumda, vicdan. "Abla sana yapılan hiçbirimize yapılmadı, biz sana sahip çıkacağız" diyor insanlar.
O yüzden korkmadan, sinmeden, durmadan, bu kötülükle mücadele ederek, buraya kadarmış AK Parti'nin geleceği, getireceği yer buraya kadar. Buradan sonra bir arınma, bir kurtulma, bir temizlenme elbette beklemiyorum. Cesur adımlarla tarihte doğru yerini alabilecekler, istifa edebilecekler, adım adım Erdoğan'ın hışmına uğrayacaklar olabilir belki. Cesaret gösterin. Erdoğan'dan korkmayan herkese cesaret göstermeye, endişe eden herkesin bugün yaşadıklarını yazıp kapalı zarfla tarihe bırakmaya, doğru günde yapılmış doğru pişmanlık beyanı kabul edeceğiz. Yeter ki bu çetenin çıtır çıtır, hızla çözebilelim. Yeter ki bu yaptıkları zamanın örtüsünün altında kaybolmasın. Hepinize teşekkür ediyorum. Konuyla ilgili soru varsa yanıtlayabilirim.
SORU - CEVAP
Soru: Bütün bu iddialarınızla ilgili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yani sizin gündeme getirdiğiniz Murat Kapki ve Mücahit Birinci arasındaki görüşme ile ilgili inceleme, soruşturma başlatıldığını duyurdu. Sizin iddialarınıza açıklayacaklarını. Bu hız konusunda bir yorumunuz nasıl olur?
Cevap: Bir kere, mesela dün benim hakkımda da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Ondan da büyük memnuniyet duyuyorum. Çünkü kendisini Türkiye Cumhuriyeti Başsavcısı sanan kişi milletvekilleri hakkında, mesela Aykut Erdoğdu asla onun tarafından sorgulanamaz. Sorgulandı ve Silivri Cezaevi'nde. Türkiye'nin herhangi bir yerinde olan bir olaydan dolayı yapıyor. Bu arkadaşlar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının elinde kalmasın diye Tekirdağ'a başvurdular. Onlar tabii inisiyatifi Tekirdağ'a kaptırmamak için mutlaka böyle yapıyorlar. Dikkatle takip ederiz. Mücahit Birinci'nin hakkında soruşturma önemli. Mutlaka hızlı bir şekilde kendisine ait bütün dijital dokümanlara el konulması lazım. Telefonuna, bilgisayarına, iCloud hesaplarına, telefonda ciddi bir arama yapılması lazım. Elini kolunu sallaya sallaya gezmiyor olması lazım. Çünkü bu işin odak noktasındakilerden bir tanesidir. Daha çok kişi hakkında soruşturma açacaklar ama şu kadarını söyleyeyim. Antalya'dan firar eden kişiyi tutuklayacak dirayeti, cesareti olmamalarının sebebi aynı ekipte olmalarıdır. O kişiyi cezaevlerine yollayanlar bu savcılar zaten. O yüzden de kaçan adamı getirdiğinde diyor ki "tutuklayamıyorum, tutuklama yasağı var." İki yıla kadarki suçta. 7,5 yıla kadar cezası var, evde kalsın diyor. Yani resmen ikili bir hukuk uyguluyorlar. Üst sınırı 4 yıl olan cezayla kendi ayağıyla yürüyerek, tesbih sallayarak, etrafa gülücük atarak giren avukat arkadaşımızı alıp cezaevine koydular, günlerdir tutuyorlar. Meis'ten Yunan Adası'na kaçarken yakalanan adamı, Meis'e giderken Serik'te yakalanan adamı ev hapsinde tutuyorlar. Daha ne yapacak?
Soru: Efendim, bir soru daha. Aydın Büyükşehir Belediyesi'nden bahsettiniz ama şimdi istifa ettiğine dair de az önce tweet attı, haberiniz vardır. Siz Özlem Çerçioğlu'nun iddia edildiği gibi bir yolsuzluk sürecine katıldığını, yolsuzluk yaptığına Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı olarak inanıyor musunuz? Böyle tespitleriniz var mı? CHP olarak her ne kadar istifa etmiş olsa dahi, orada belediye meclis üyeleriniz var, başka... Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak da bir iç soruşturma başlatacak mısınız?
Cevap: Arkadaşlar, bugün bana AK Partili bir siyasetçi Aydın'dan telefon açtı ve dedi ki "Özlem Çerçioğlu hakkında bana partim araştır bu konuyu demişti. Kendisi hakkında yapılmış suç duyuruları, bilmem neden, işte iki klasör bende var. Ben ne partimin yaptığı içime siniyor ne Özlem Hanım'ın yaptığı. Bundan sonra belgeleri size yolluyorum" dedi. Yolladığında geldiğinde bakarız. Onlar öyle bir şey. Ama bizim bildiğimiz bir şey var. Özlem Çerçioğlu birçok örneğin Oya Tekin'in bir yıldır ya da 11 yıl önce kendinden önceki AK Partili belediyeden kaldığı için Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar'ın tutuklu olduğu Aziz İhsan Aktaş'la yıllardır çalışmış. Aziz İhsan Aktaş'la çalışmak suç değildir. Suç varsa ortaya çıkmalıdır. Isparta Belediyesi'ne Aziz İhsan Aktaş makam arabası almış, plakasını AK Parti'nin 'AK'ı koymuş. İlan edilmiş, duruyor. Bir ay seçimde minibüs gezdi diye belediye başkanı içeride yatıyor. AK Partili Trabzon Belediyesi, Isparta Belediyesi, daha önce defalarca saydığım belediyeler, bakanlıklar, Pamukkale, Uludağ Üniversiteleri hepsi çalışmış. Bu suçtur ben diyemem. Ama Aziz İhsan Aktaş'la çalışmak CHP'li belediyeyse suç ve tutuklanma sebebi. %13'ünden biz çalışmışız, %87 AK Parti'de yok. Bizim içimizde yıllardır görevde olduğu için en çok Aziz İhsan Aktaş'la çalışan belediye Özlem Çerçioğlu. O da bu durumdan duyduğu endişeyi hep dile getirirdi, dile getirirmiş Gökhan Zeybek'in aktardığı. Ben de kendine dedim ki "Kendinden eminsen niye korkuyorsun?" O da diyor ki "E Zeydan'ı nasıl aldılar" diyor. "Dedim bu bakıma haklı ama Zeydan gibi alınacaksan namusunla gireceksin, namusundan çıkacaksın." O noktadaydık. Sonra duyduk ki 15 gün önce AK Parti kendisine bir kanalla "Bak en çok sen çalışmışsın, Zeydan'da tek dosya, içeride." O da büyükşehir diye örnek veriyorum. "Sende bu kadar çok, yakında sen de girersin. Ya hapse atıl ya gel AK Parti'ye katıl" demişler. AK Parti'ye katılırsan hapse atılmazsın. AK Parti'ye katılmazsan hapse atılacaksın. Mesele bundan ibaret. Ben Özlem Hanım'a düne kadar veya bir ay öncesine kadar en iyi ilişkiler içinde olduğumuz, sevdiğimiz, saydığımız birisine "Yav bu hırsızlık yaptı" nasıl diyeyim? Ama ona "Bak aynı durumda olanları tepeledik, tepene binmek üzere beklemedeyiz. Kararı ver" dediler. O da arkadaşlarının gösterdiği cesareti göstermek yerine Aydın'ın kendisine 2002'de, 2007'de milletvekili, 2009'da il belediye başkanı, 2014, 19 ve 24 yıllarında Büyükşehir Belediye Başkanı olarak CHP adı altında verdiği o helal oyları çalarak, hem de AK Parti olmasın diye kendisine verilmiş oyları alıp AK Parti'ye götürerek Tayyip Erdoğan'ın Aydın'ı hırsızlamasına müsaade etti. Tarihe böyle geçti. Aydın'da ayakkabılarının topuklarını kırıyorlar şimdi, ona 'Topuklu Efe' diyenler.
Soru: Özgür Bey, şunu sormak isterim öncelikle. Şimdi kendiniz de ifade ettiniz, bu sistemde tek bir yürütme makamı ve atanmış bir Adalet Bakanı var. Atanmış bir Adalet Bakanı'nın olduğu bu sistemde bu suç duyuruları da olsa, HSK'ya başvurunuz da olsa gerçekten bir ilerleme olmasını bekliyor musunuz? Ki bu avukat Mücahit Birinci de kendisini AK Parti'nin öz evladı olarak tanımlayarak Erdoğan'la kendisinin yakınlığını ifade eden bir isim. Nasıl bir işlem yapılmasını öngörüyorsunuz? Bir de şimdi bir tweet paylaştı avukat Mücahit Birinci sizinle ilgili olarak. Şöyle bir ifade kullanıyor. "Öngördüğüm bir sürede size yanıt vereceğini" yazmış. Bir önceki cümlesini ben burada yayında olduğumuz için ifade etmeyeyim. "Çok uzun sürmeyecek, hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacak" diye de size adeta tehditkar bir üslup kullanmış. Buna nasıl yanıt verirsiniz?
Cevap: Cürmün kadar yer yakarsın Mücahit, diye yanıt veririm. HSK'dan da bir sonuç çıkar mı? Bu rejimde çıkmaz. Bu yüzden bu rejimi değiştirmek lazım, bu düzeni değiştirmek lazım. Asla bir sonuç çıkmaz ama milletin bu kadar, örneğin mahallede lağım patlamış, ortalık pislik içinde, sinek basmış, hastalık olmuş, gelip de orayı tamir edemiyorlarsa milletin bunu da görmesi lazım. O zaman der ki millet "Demek ki bu sistem yanlış sistem, doğrusuna dönelim, doğrusuna geçelim" der. Ben HSK'nın mevcut yapısıyla, ya şunu düşünün, HSK seçimlerinde hile yaptı adamlar, hile. Hepinizin gözünün önünde, ilgili komisyonda hile yaptı adamlar. İki turda olacak seçimi üçüncü tura çıkarıp kendi adayını ortadan ikiye bölüp kuraya iki AK Partiliyi, bir CHP, bir AK Parti önerdiği kişi yerine, bir CHP'nin önerdiği bir AK Parti'nin önerdiği kişi yerine iki AK Partilinin kuraya girmesini sağlayacak kadar gözü dönmüş bunların. Neden? Başvurunun yapılacağı dairedeki bütün hakimler kendilerinden olsun diye. O yüzden bir sonuç çıkmaz da, bir çözüm olmaz da, olmadığını millet görsün. Benim görevim bunu ortaya dökmek. Susup da oturacak olsam, isyan etmeyecek olsam 45 tane miting yapmışım. 45'inde de bu sistemin bizi getirdiği bu haksız düzenin isyanını dile getirmişim. Bundan sonra da benim görevim bu. Milletin de görevi bu kokuşmuşluğu ilk seçimde ortadan kaldırmak. Bunun için de derhal sandığı talep etmek.
Soru: Bugün günümüzde İBB soruşturmalarıyla alakalı bütün bu lağımın patladığını ifade ettiniz ama maalesef halkta, kamuoyunda yargıya yönelik derin bir güvensizlik var. Bütün anketlerde yargıya güven çok düşük seviyede çıkıyor ve bunun için de halkın haklı gerekçeleri var. Bugün İBB'de gördüğümüz ya da CHP'li belediyelere yönelik gördüğümüz bu uygun, tırnak içinde avukatını ya da savcısını bulursan uygun kararı çıkartabileceğin yönünde bazı girişimler, hatta sonuç alan girişimler söz konusu. Herkesin bildiği bir sır değildir. Buna yönelik CHP'nin eğer iktidara gelmesi durumunda bir temiz eller operasyonu ya da bir temiz eller siyaseti ne öneriyorsunuz halka bu lağımı temizlemek için? Ben bunu sormak istiyorum, teşekkürler.
Cevap: Çok teşekkür ederim. Aslında iddianameye esas olacak delilleri bugün toplamaya başladık. Yani Temiz Eller Operasyonunun bu yargının, yargıya güven %18, %82 bu yargıya güvenmiyor. Bu yargıya güven için ilk önce bir temizliğe ihtiyaç var. Onun yapılabilmesi için bir iktidar değişikliğine ihtiyaç var. Ama gün kaybetmeden, o gün yapılacak soruşturmanın delillerini toplamak için bugünden diyoruz ki, kim ki bir avukat teklifiyle bir başkası aklında "duydum, gördüm" diye onun dediği gibi bir ifade vererek ya da dediği gibi bir iftira atarak ya da para verip bir yerden çıktıysa, bunları yazsınlar, bugün tarihli noterde emanete alsınlar. Günü geldiğinde gerekli yasal düzenlemeleri yapıp bunları kamu yararına, doğru şekilde işbirliği yapmak için delil kabul edeceğiz ve ne gerekiyorsa yapacağız. Biz şimdiden o delilleri toplamaya başlıyoruz. Çünkü bir buzdağının görünmeyen yerinde dünya kadar iftira atan ve para verenler var. Bir de görünmeyen bir buzdağı var, orada da başına bu gelmesin diye peşinen sağılanlar, sövüşlenenler, silkelenenler var. Bu silkele lafı sadece siyaseten bize söylenen bir şey değil. Hadi biraz silkeleyin diyorlar ya, ne şirketler silkeliyorlar, ne zenginleri silkeliyorlar, ne geçmişte birlikte ilişki içinde olduklarını silkeliyorlar. Beşli çete diye söylenen o 43 tane, 38'i vergi ödemeyen şirketten, CHP'li bir belediyenin kapısından geçeni "Vay, sen Erdoğan'a ihanet ettin. Demek ki yatırımı bundan sonrası CHP'ye yapıyorsun" diyerek onlara neler neler ediyorlar. Hepsini biliyoruz. Bilmeyen mi var? Bilmeyen mi var televizyonun başında izleyen AK Partililerden?
Soru: Buz dağının ucunun ucu diye bir ifade kullandınız. Bir de ayrıca çok daha diplerde bir şey daha var, inşallah onu çıkaracağız dediniz. Biraz daha ipucu verebilir misiniz?
Cevap: Şöyle, ipucum şu. Herkesin bildiği, aslında çok güzel ifade etti meslektaşınız. Herkesin bildiği, konuştuğu bir şeyin somutlanma, oksijenle temas ihtiyacı var. Mesele şu: Kurulan düzen öyle bir noktaya geldi ki, bu FETÖ borsasında da öyleydi zaten. Şimdi bir temel hedef Ekrem İmamoğlu ve birkaç arkadaşını siyasetin dışına itecek kadar suçlayacak delilleri bulabilmek. Bunun için bir iftira mekanizması var, bunu biliyoruz. Bunun yanında tabii, biraz önce söylediğim gibi, 90.000 kişinin çalıştığı, Avrupa'daki pek çok devletten daha büyük bütçeli, daha çok insana hizmet eden İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde Türkiye'nin en büyük asfalt firmaları, Türkiye'nin en büyük beton firmaları, en büyük altyapı firmaları, en büyük ihaleler, en büyük reklam firmaları, dijitaller, bilmem neler, çok uluslular, herkes var. Bunlar, bunlar buralara geliyorlar, ihalelere giriyorlar. Bununla ilgili bir sırada hepsini topladılar. Sonra patır patır hepsine 'duydum', 'muşmuş', 'mışmış' çıkardılar. Bu 'mışmış'ların yanında bir de 'pışpış'lar var. Onları duyuyorduk, görüyorduk, şimdi ifadelerine ulaşmaya başladık. Bir de son evrede, son fazda şöyle bir noktaya geldi iş. Artık şirketlere 'gel gel' yapıp avukat yollayıp. Bu avukatlar işte, savcılar avukat tutmuş dediğimin bir boyutu da bu. "Ya geçen gün savcı beyin yanındaydım, seninle de ilgili filanca dosya var. Dedim ya, biz tanırız, hallederiz." İşte o zaman onun bir ifade vermesine gerek yok. İşin ikinci kısmı, şu kadarla birlikte bu işten kurtulursun. 30 yıllık şirket, varlığı 100 milyon, bunlar istiyor 2 milyon. "Başımın gözümün sadakası olsun, lanet olsun diye" veriyorlar. Bunlar görünmeyen tarafı. Bunların çıkması için bir cesaret lazım. Mesela ben hızlı bir şekilde iktidar değişimini sağlasak, bir özel yasayla bu insanların ne şartlarda zorlandığını da bildiğimiz için, bunları açık etmeleri durumunda bu verdikleri paralardan sorumlu tutulmayıp bütün bu yargı çetesinin deşifre edilmesini kamu açısından çok daha önemli görürüm. Hatta bunlara bu paralarını geri vermeyi bile taahhüt etmek lazım.
Soru: Bütün müteahhitlik şirketlerini mi kastediyorsunuz?
Cevap: Hepsi. Müteahhitlik, taahhüt, bütün, yani ihalelere girip İBB gibi devasa bir yapıdan ihale alan bütün şirketleri kastediyorum. Bu şirketlerden bazılarına işte dosyalara bakıyorlar, ona göre "bak sen de buradasın, sen..." Bazısında hiçbir şey olmayabilir ama böyle bir belaya gidip de içeriye girip 6 ay iddianame beklemek varken, def-i bela kabilinden her şeyi yapıyor insanlar.
Soru: Efendim, bir soru da ben sormak istiyorum. Nefes Gazetesi muhabiri Mahir Baş. Ekrem Bey'i ziyaret ettiniz. Bu konular görüşmenizde dile getirildi mi? Ekrem Bey bu tartışmalara nasıl yaklaşıyor? O nasıl değerlendiriyor? Özellikle Kapki ifadesi.
Cevap: Şimdi Ekrem Bey hem bu ve benzeri konuları zaten sürekli oradaki avukatlardan, gelenlerden, gidenlerden duyuyor. Bunu Silivri'de ana gündem bunlar zaten. Herkes bunu biliyor. O avukat görüş odalarına gelenler, gidenler, fısıldayanlar, bilmem neler... Biz bu iki tane somut, şikayete dönüştürülen, başsavcılıklara başvuruda bulunanlar bunlar. Yoksa onların onlarcası, yüzlercesi bunların konuşturuluyor. Orada Ekrem Bey açısından ve diğer arkadaşlar açısından sorun, adil bir yargılama olmadığı, işin içine her türlü çirkinliğin karıştığını bilerek o betonların arasında kalmak ve daha ne kadar kalacağını bilememek. Burada bir tek güvence var, milletin vicdanı harekete geçerse ve şu anda yükselen toplumsal tepki gitgide güçlenir ve adaleti isteyen bir noktaya gelirse bu işin içinden ancak öyle çıkacağız. Yoksa bakın, Adalet Bakanı görevindeki dekor, duvara çakılmış bakan fotoğrafı, "bu müvekkeliyle avukatı arasında" demiş. Ya avukat gelmiş "beni savcı yolladı" diyor. "Para verirsen seni salacağım" diyor. Öbürü, "savcının istediği ifade bu, bunu verirsen çıkarsın" diyor. "Bunun bizle ne alakası var?"
Soru: Efendim, Adalet Bakanı şu anda TV100 ekranında, tam da sizlerin açıklaması sonrası bu soruları yanıtlıyor. HSK başvurusuna dair de, "HSK'ya verdiği dilekçe bir belge, bir dilekçe. Ekindeki hakkında soruşturma başlatılan bir avukatın müvekkiliyle görüşmesinin kaydı var. Şöyle şöyle davranırsan serbest kalman için uğraşırım diyor. Bu şüpheliyle avukatı arasındaki soruşturma, bunun yargıyla ne alakası var? Burada yargı mensuplarının, savcıların suçlanması söz konusu değil. HSK üyeleri de, HSK üyelerine de hakaret etti, HSK seçim usulünü eleştirdi" diye yorumluyor. Neler söylersiniz efendim?
Cevap: Bütün Türkiye'nin gözü önünde HSK seçim üssünde hile yapıldı. Herkes biliyor orada hile yaptıklarını. İki türlü oylamada üçüncü turu yaptılar, Anayasa Mahkemesi'ne başvurduk, bütün Türkiye biliyor. İkincisi, şunu söyleyeyim. O söylediği kayıtta, "Savcı Bey'in bundan haberi var. Savcı Bey benimle birlikte gelir de savcıya giderseniz sizi bırakacak, başka sorular sormayacak" demesi, savcının sesini dinletmesi, savcıyla telefonda görüştürmesi var. Bunlarla ilgili ne alakası var diyor, müvekkille bilmem ne arasında. Sen bir tane oraya muhakkik tayin edip "sen bu kişinin iddia ettiği görüşmenin savcıyla yapılıp yapılmadığını, aynı yerden baz verip vermediklerini, birlikte oturup kalkmadıklarını, savcının odasına 7. kata hiçbir avukat giremezken, bir tane savunma avukatı giremezken bu nasıl giriyor her gün savcının odasına?" Hani diyorsunuz ya, "7. kat acayip korunuyormuş, bu savcıların kalemleriyle bile görüşülemiyormuş, bariyerlerin ötesinden evrak yollanıyormuş." E bu odalardan çıkmıyor. Adalet Bakanı "bu müvekkille savcı arasında" diyerek meselenin Akın Gürlek'le Tayyip Erdoğan arasında olduğunu, kendisinin de bu işte dekor olduğunu söyle, göstermiştir. Adalet Bakanlığı dekoru pozisyonunda kendisi. Çakmışlar oraya onu bakan diye, dekor yapıyor sistemde bakan varmış gibi. Oysa sistemde bir tane hükümran var, bir de onun aparatları var.
İŞTE O BELGELER:
Kaynak: Halk TV
SİYASET 14 Ağustos 2025 Perşembe, 12:04
Yorumlar
Öne Çıkanlar
Diğer Haberler

Geri dönüşüm fabrikası cayır cayır yandı!

2025 Dikey Geçiş Sınavı sonuçları açıklandı

Rıdvan Dilmen'den Beşiktaş ile ilgili flaş iddia!

Bakan Tunç'tan 'Mücahit Birinci' iddiasına cevap

Nilüfer'de afetlere karşı alınabilecek önlemler konuşuldu
